Kiralık Aşk
FatmaCan
Bayan
Ankara
23/6/1967 (58)
selam periler,
burayı okuyorum ama 2 haftadır yazmıyorum. sebebin bir kısmı yoğunluk, ama esas önemli kısmı kırgınlık. aşağıda yazacaklarım bazılarınızın hoşuna gitmeyebilir, peşinen söylemek istiyorum.
eğitimimin yarısı yatılı ve yurtlarda geçti. çok insan tanıdım. bunun bana öğrettiği: insanları olduğu ve geldiği gibi kabul et, fazla beklenti içine de girme.
önce sayfada yaşananlar çok canımı sıktı. nüktedan insanlar, yaşanan veya konuşulan olayla ilgili o ders verici hikaye veya fıkrayı bulup çıkaran ve yerinde kullananlardır. burada ben dahil bir çok arkadaş alıntı yapıyoruz, yapıldığını da biliyoruz. ama son gazaba uğrayan arkadaşlar, bu alıntıları tam da olması gerektiği yerde kullanmasını bilenler idi. bütün öğrenmişliklerime rağmen onlara yapılana üzüldüm. süreç biraz daha farklı işletilebilirdi diye düşündüm. bana yapılsa bu kadar dokunmazdı belki. birkaç kelime karalarken, gündem değişti, o saatten sonra da geri dönüp yazmak istemedim.
50.bölüm sonu beni üzdü, kırdı. bize anlatılan ömer adaletli, iyi, zeki biriydi. ama ben o anlatılanı görmedim. o onun içiydi, dışıydı, çok seviyor, ama defne hata yaptı, haketti cümlelerini duyar gibiyim. ama bunların gelinen noktada hiçbir anlamı yok. son diyalogdaki sözlerin biri dışında hepsini es geçerim, takılmam da ama.
defnenin iyi niyetini sorgulamak da ne demek, allasen?
hayatın bana öğrettiği nedir derseniz, başkasının iyi niyetini sorgulayanlar aslında büyük oranda kendileri kötü niyetli olanlar. çünkü iyi niyetli insanlar diğerlerinin niyetlerinin iyi, kötü olmasıyla ilgilenmezler. bu diyalog sonrasında hissettiklerimi usta şair özdemir asaf’ın aşağıdaki dizeleri daha iyi özetliyor:
vurdun, acısı daha geçmedi,
biliyorum, geçecek.
ama öyle ağır konuştun ki ardından.
o, gittikçe gerçek…
ve işte geçen cumaya kadar, ömerin bu sözü şiirdeki gibi kavurdu beni. ankaralı perilerle yazışsakda bir türlü sakinleşemedim, gün geçtikçe katlandı kırgınlığım.
51.bölüm sonrasında bile hala aynı şekilde düşünüyorum. defneye, niye kolayca affetti diye kızmıyorum. süründürseydi keşke de demiyorum ama bu kadar da basit olmamalıydı. ankara grubu olarak yazışırken, acaba yönetmen-senarist arasında iletişim kopukluğu mu oldu diye düşündük. flashback sahnelerini seçerken daha özenli davransalardı, bir çok insan belki benim gibi düşünmezdi demeden geçemiyorum (örn. sebze suyu sahnesi yerine, defnenin arabadaki halleri olsa, en azından özlem duyuyor diye düşünülürdü. )
bölüm sonrasında yine ortalık karışmış, anlamaya çalışırken daha düğüm oldum. burada herkes kendi düşüncesini paylaşabilir. bana aykırı gelse de tahammül etmem gerekir. burada bir çoğumuz sıla ve karakediye (eskiden nigar da dahildi) yeni senaryo ve hikayeler yazsınlar diye baskı yapıyoruz. herkez biraz kızgın, istek üzerine karakedim bir hikaye paylaşmış. ona bir tepki, diğer taraftan aysunn a tepki. (başka kimler vardı takip edemedim tam olarak, atladıklarımdan özür dilerim).
buralar dağıldığında karakedi ve aysunn buraları toplamaya çalışan arkadaşlardı. öncesinde nigar da vardı hatırlarsanız.
bunları görünce de daha bir üzüldüm. ne çabuk tüketir olduk dostları.
daha yazacak çok şey var da şimdilik burda keseyim. sevgiyle kalın.