FatmaCan
Kiralık Aşk
04-12-2016
iyi akşamlar periler,
dayanamadım 1-2 satır yazayım istedim.
öncelikle durum tespiti yapalım arkadaşlar. genelde fanlar, ve bazen burada da görüyorum, fazla beklenti içinde, o yüzden çakılma durumları da yaygın. bir de kim ne derse desin, senaryo önceden hazır ve çekiliyor. 3-5 bölüm sonrası için izleyici yorumlarına bakılabilir ama 1 hafta önce burada yazılan bir şeye o bölümde gönderme yapılması pek olası değil.
burada bölümlerde duygu alamadıklarını söyleyen arkadaşlara katılmıyorum. bana göre duyguyu her oyuncu hakkıyla geçiriyor. arkadaşlar ilk 20 bölümle karşılaştırıyor hep, durum o günden bugüne biraz farklı kabul etmeliyiz. ilk bölümlerde karşılıklı olup olmadığını bilmediğin bir aşk yaşıyorsun, tabi ki bakışlar daha farklı. platonik sınırını, karşılıklı aşkın şahaneliğini, ayrılmanın 1 yıllık cehennemini aşmış, ben kimim ve nerdeyimi anlama boyutundasın. tabi ki bakışlar daha farklı olacak. ben bile kendi açımdan sert geçen yazın da etkisiyle 3 aylık aradan sonra, diziye adapte olmakta zorluk çekiyorum. ki koyun farklı bir şehre, memlekete 2 gün sonra gelin bakın, hep orada yaşamış gibi birisiyim.
yinelemek istemiyorum ama başkası da gelmiyor elimden. ben oyuncuları başarılı buluyorum başından beri ve oyuncular ve ekibe yöneltilen: diziye sahip çıkmıyorlar suçlamasını da anlamsız buluyorum. ekmeklerini ordan yiyen insanlar, bir sonraki işin ne zaman çıkacağı belli değil, kazanmak zorundalar ki projeleri olmadığı zamanlarda aç kalmasınlar. gayet de işlerinin başındalar. ha başka bazı dizilerdeki gibi bir kavga mı oldu sette, ben onu öpmem, o benim elimi tutmasın kat’a onunla aynı sahnede oynamam mı dedi diğeri, biri diğerinin köpeğinin kuyruğundan mı tutup salladı, diğeri diğerinin kız arkadaşına sarkıntılık mı yaptı, veya akşamdan kaldı da sabah erken sete mi yetişemedi, diğer oyuncular bekledi? bunlardan hangisi var da işlerini hakkıyla yapmıyorlar diye yeriyoruz. şayet duygu geçmiyor diyorsanız ona cevabı yukarıda vermiştim zaten: aşkın başka boyutundayız ve bunu ilk anki boyuttaki gibi düşünemeyiz!
ha bu arada senarist aba altından sopa göstermiş, gönderme yapmış falan. senarist ve yapım ima etmez, onların gerçek sopaları olur. bir sahnede duygu verilmediyse, sabaha kadar aynı sahneyi çeker yönetmen, uykusuz kalmışlar, sabah çekim var gidip uyusunlar da demez. ya da kurguda, ki senaristin de orda olduğunu biliyoruz, kesip çıkarılır o sahne bölümden. ya da olmazsa olmaz bir sahne ise izin günü falan dinlenmez, herkes sete çağrılır ve o sahne tekrarlanır. bu işler göründüğü gibi değildir yani.
biraz da gülelim.
karar verdim ekipte musluğu fiziken tanıyan ve o işten anlayan yok :) şimdi o musluk başı durup dururken öyle çıkmaz ve su fışkırtmaz, şebeke suyunun yüksek basınçlı akma imkanı olmayan bir saatteyiz (yoğun saat herkes su kullanıyorken). bir de o musibet öyle bir durur ki, daha elini değdirdiğinde sarı ve musluk başı patlar elinde kalır. nerden biliyorsun derseniz, olayın aynısını bir kış gecesi 1,30’da yaşamış, üstelik yalama yaptığından kapatılamayan bir daire vanası varken ve o su yangın musluğu suyu gibi tavana fışkırıp yere düşerken, soğuk suyun altında elbiselerle duş alır pozisyonda musluğu tamir etmek zorunda kalmış (ve başarmış) biri olarak konuşuyorum. şimdi ömer musluk sarısı istemediğine göre aynı sarıyı kullandı, bari contayı değiştirtseydiniz çocuğa. ya da ingiliz anahtarı isterken, neden yıldız tornavida deniyor. birçok evde yıldız tornavida ile değil normal tornavida ile açılan musluk başı var hala (çünkü bizde sarı değil conta-lastik değiştirilir genelde). yani bütün bunlar bana ekibin, musluk arıza ve tamiri konusunda benim dahi gerimde kaldığını gösteriyor (ki ben de çok anlamam aslında).
hoşça ve sevgiyle kalın.
sonnot 1: ben son sahneyi beğendim. ömer defnenin atarlı tarafını biliyor ama defne hiç bunu ömere karşı bu kadar net göstermemişti. ömerin şaşkınlığı ondan, tabi bir de aslında o çok sevdiği mahalle defosunu karşısında görmenin mutluluğu, hele bir de seni nasıl gaza getirdimin müstehziliği… yani ben üç duyguyu aldım ömerden. defocik zaten yeterince geçirdi hiddetini ve duygularının şiddetini.
sonnot 2: iki haftadır ratinglerle ilgili yazmıyorum diye takip etmiyorum sanılmasın. geçen hafta ab grubu canımı sıkmıştı. buradan yazıştığım arkadaşlara bu hafta biraz yükseleceğini söylemiştim. tahmin ettiğim gibi oldu, ama bunun sanıldığı gibi senaryo ve fragmanla ilgisi yok. haftaya, bu haftakine oranla düşüş bekliyorum, ama geçen haftaki kadar düşük olmaz. tahminin bu sefer de tutarsa teorimi sizlerle paylaşırım.
Kiralık Aşk
29-11-2016
iyi akşamlar,
1-2 kelam yazmadan edemedim.
buradan bir kaç arkadaş daha dile getirmişti, çok hızlı okuyorum o yüzden isimlerini hatırlayamadığım için aflarına sığınıyorum. aşağıdaki ilk paragrafın rüçhan hakkının o arkadaşlarda olduğunu söylemem gerek.
ömer şu ana kadar, onu üzen yıpratan kim varsa hepsini affetti- af kitabında, hesabı kapanmayan, adı hala yazılı tek kişi babası. son sahne babanın kazası ile ilgili olabilir diye düşünüyorum. belki o hesap da kapatılacak bu şekilde.
bu arada senaristimizin ölümlü, hastalıklı bir sahne yazmayacağını düşünüyorum (yazmamasını da bekliyorum). belki ömer defnenin annesi ile ilgili bilgiye ulaştı. onun üzüleceği günlerin geleceğini düşünerek, çok mutlu etmek istiyor. ve de sır sadece bu…
sadece fikir.
sevgiyle kalın
şu ana kadar ömerin babası hariç herkesi affettiği gösterildi. affedilmeyen, hesabı kapanmayan sadece o kaldı.
Kiralık Aşk
26-11-2016
madem uyumuyoruz, bölüm yorumu gelsin.
güzel ve çok keyifli bir bölümdü. ciddi bir hesabım vardı, sırf 1.olunsun diye tw bile attım, elaleme rezil olmayı göze aldım o kadar yani.
bölümdeki diyaloglar, çarşamba cadısının ortaya çıkacağını gösteriyor (e artık sonunda diyorum).
bölüm sonunda ömer'in arabada ve evde leprechaun a takılı kaldığını gördük. kaza olmayacak bence sadece olayazacak. bu arada defne'nin hediyesi leprechaun kırılmış bile olabilir.
blk, kanadalı yazmış leprechaun ve onların yakalandıklarında kurtulmak için sundukları 3 dilek şansını. yalnız dilek yanlış bir dilekse, sonsuz mutsuzluk getirirmiş.
leprechaun aslında yeşil değil, kırmızı kıyafetler giyen peri veya peri bozuntularıymış (efsanelerde hiç kadın leprechaun geçmediğinden, nasıl üredikleri bilinmiyor. perilerin bozulmuş türleri olarak da kabul ediliyorlar). onları diğerlerinden ayıran başlarına taktıkları 3 köşeli şapkaları.
o kadar çok dansederlermiş ki, sürekli ayakkabıları parçalandığından, çözümü ayakkabı yapımında bulmuşlar. bu konuda mahir olmuşlar, diğer perilere de ayakkabı yaparak zenginliğin yolunu bulmuşlar. danslarında çıkan ses tap tap tap imiş (tap dance yani, defnenin çocukken yapmak istediğinden).
ayrıca nerde ne hazine varsa bunlar alırmış. altın dolu kazanları var ama kazanı gökkuşağının ucuna saklamışlar, açgözlü insanlardan korumak için, çünkü şimdiye kadar gökkuşağının ucuna ulaşabilen tek bir insan bile olmamış.
ömer neriman diyaloğu ile leprechaun’a değinilmesinin, ömerin yıllar önce defne ile ilk karşılaştığından bu yana defneye takılı kaldığının anlatılacak olması ile ilintili olduğunu düşünüyorum.
ömer işte o gün leprechaun gibi kızıl birini gördü ve o etkilenme ile ayakkabı tasarımcısı olmaya karar verdi (yani uzun boylu leprechaun). ve unutmayalım ki, kızıl saçlı perisinin tap dance yapabilmesi için ona kendi elleriyle dans ayakkabısı yapmıştı.
ömer uzun zamandır kızıl saçlı perisinde tutuklu kalmıştı, şimdi onu sımsıkı yakaladı. defne onun evine uğur, hayatına zenginlik getiren leprechaun’u. (ben senarist yerinde olsam o hediyeyi kırılmış, ömerin defneye “buna ihtiyacım yok çünkü bu evin leprechaun’u ve benim zenginliğim sadece sensin” diyaloğunu yazardım. neyse ben senarist değilim, bizim senaristimiz daha eğlenceli ve güzel diyaloglar yazabiliyor (isterse tabi)).
ömer'in 3 dileği defne, aile ve ayakkabıda 1 numara olmak. dileğin biri tamam, diğerleri defne ve onunla birlikte kuracağı ailesi. eee ona da giden yol da pek uzun değil.
güzel uykular.
fatma
Kiralık Aşk
20-11-2016
22.01 ben fatmacan
yazarokur yetkili üyelerin sildiğini bildirdi. ben buraya yeniden ekliyorum, ve yayınlanmasını bekliyorum.
sevgili ka perileri,
ka ekibine ve size teşekkür ediyorum. sizleri ve ekibi rowan ilan ediyorum, yılmadan, bıkmadan usanmadan onlar diziyi yapmaya sizler de seyretmeye devam ettiğiniz için. teşekkürümün ayrıntılı nedeni ise yazımın sonunda.
kim bu rowan diyorsanız, buyrun efenim:
garcia’ya mektup,
e.hubberd’in 1899 yılında kaleme aldığı, dünyada en çok basılan ve okunan makalenin başlığı. makale bir olaydan ilham alınarak kaleme alınmış.
olay 1898 yılında geçiyor. sahnede, küba’da bağımsızlık taraftarı isyancılar ile ispanyollar arasında bir savaş ve bu savaşa (internetten bulabilirsiniz) müdahil olmak isteyen bir abd var. abd başkanı, müdahale sırasında isyancıların desteğini almak için, isyancıların lideri general garcia’ya bir mektup göndermek istiyor. ama malum 120 yıl önce olanaklar kısıtlı, her yere posta yok, telgraf ve kırmızı hatlı telefon yok vs.vs..
garcia küba’daki dağlardan birinde, yerini yurdunu tam olarak bilen birisi de yok, e internet, g. earth ve navigasyon cihazları henüz icat edilmemiş, insansız hava aracı olayına hiç girmiyorum bile. garcia savaşın göbeğinde, kimsenin kimseye itimadı yok, yarına çıkılacağının garantisi yok.
yani abd başkanı bile çaresiz kalmış. bir albaya, bunu yapmak için birisini önermesini istiyor, ama pek de ümidi yok. albay rowan isimli bir teğmeni tavsiye ediyor. rowan çağrılıyor ve başkan mektubu rowan’a uzatıp tek cümlede “bunu garcia ya götür” diyor. rowan, mektubu alıyor ve önce başkana, sonra odadaki komutanlara en sonda da kendi komutanına selam verip çıkıyor. meşakketli ve tehlikeli bir yolculuk sonrası garcia’ya mektubu teslim ediyor. sonrasını tarih yazılarından takip etmek daha doğru.
makaleye geri dönersek: makale insiyatif alma ile ilgili bir bölümle başlıyor. hubberd ardından hikayeyi anlatıyor, yöneticiler için işini insiyatif alan, doğru ve zamanında yapan çalışanların önemine değinen paragraflar ve örnekler koyuyor. ve rowan gibi, verilen görevi kim nerde nasıl diye sorular sormadan alan ve görevi layığıyla yerine getiren insanların işyeri-yöneticiye kattığı değerden bahsediyor.
aslında çok düşük tirajlarda olan bir dergide yayınlanan makale, bu özelliği nedeniyle o hafta ve sonrasında milyonlarca basılıyor. türkçe dahil bir çok dile çevriliyor. rusya-japonya savaşı sırasında esir olan bir rus askerinde görülünce japoncaya dahi çevriliyor.
internette makalenin çevirisinin tamamını bulmak mümkün değil, bazı yorumlar var. ama işe gizem katan nokta bunun ordu ve emniyet teşkilatında okutulduğu bilgisi.
modern eğitim dünyasında ise bu makale insiyatif alan, kendisi araştıran, bulan ve uygulayan insanlar yetiştirmek için ilham kaynağı olarak kullanılıyor.
hatta bunu dini kitaplardaki hikaye veya vakalarla birleştirip yorumlayanlar dahi olmuş.
makale yazıldığı tarihte kendisine bir iş verildiğinde, detaylı sorular (nasıl nerede, şimdi mi, yarın olmaz mı vb) soran, kendi bilgi ve becerilerini gözardı eden hatta farkında olmayan, olumsuzluklardan çabucak yılan, hemen bıkıp işi sonuçlandırmayan insan yılmadan, usanmadan o işi yapan insan bulmak zormuş. günümüzde de farklı değil aslında.
neden size ve diziye teşekkür ettiğime gelince… bizim hikayemizde dizimizin yayınlandığı kanal, garciaları yani seyirciyi ele geçirmek istiyor. yapımcılar ve senarist mesaj göndermek isteyenler. bize hala aşkın tüm güzelliği ve naifliği ile var olduğunu, insani değerlerin, adaletin önemli olduğunu, iyiliğin kazanacağını bizlere, yani garcia lara anlatmak istiyorlar. elçin ve barış başta olmak üzere tüm oyuncular ve diğer çalışanlar, medyadaki tüm olumsuzluklara rağmen bu mesajı bize iletiyorlar, yani onların her biri rowan. yönetmeni daha çok rowanın komutanına benzettim.
ve aslında her ne kadar garcia gibi görünseniz de, yılmadan usanmadan bu diziyi ve güzellikleri seyretmeye ve bu diziye inanmaya devam ettiğiniz için siz rowanlara da sonsuz teşekkür.
sevgiler
Kiralık Aşk
20-11-2016
yeniden selamlar,
yukarıdaki yorumunda internet üzerinden izlenme oranları hakkında yazacağım demiştim.
bugün itibarı ile izlenme sayılarına baktım. bazı kanallar izlenme sayısı göstermiyor o yüzden bazıları için bilinen video kanalına baktım. onun dışında video kanalı verilerine bakmadım. tabi kanaldaki reklamlardan sıkılan ve diğer sitelerde izleyenler değerlendirme dışındadır.
bir de geçen haftaki rakamları da koymaya çalıştım
kiralık aşk- 520.093 (geçen hafta 1.107.568)
arka s. 235.475 (geçen hafta 634.130)
güldür.. sadece video sitesinde yayınlanıyor ve geç yükleniyor, yani bu hafta yok henüz. geçen hafta 437.476 ( bir önceki hafta ise 505.908)
k. emrahın dizisi kanal izlenme sayısını vermiyor ama en çok izlenenler listesinde bu dizi yok.
o ses: kanal izlenme sayısı vermiyor. video kanalında ise küçük parçalar halinde yayınlanıyor.
yorumu size bırakıyorum.
sevgiler
Kiralık Aşk
20-11-2016
iyi pazarlar periler,
hareketli, güzel bir bölümdü. bir çok sorunun cevabı geldi. kişisel hak ve özgürlükler bağlamında bölümü beğenmeyenleri de anlayışla karşılamakla beraber, anlayamadığımı da belirtmek istiyorum. ben naif ve yorulmadan bir bölüm seyrettim, sıkılmadım. mantık hataları olmuyor mu evet oluyor ama bunları görmezden gelmeyi tercih etmiştik diye hatırlıyorum.
neyse... dün ratinglere takılanlarımız olmuş, haftalık değerlendirmemi yapmadan geçmeyeyim istedim.
birkaç arkadaş da değinmiş. rating listesi tüm günü gösterir. yani bir günde gece 00’dan itibaren o gün 24.00’a kadar yayınlanan tüm programlar sıralanır. önemli olan aynı saatte yayınlananlardır. bir de unutulmaması gereken total ve ab seyircisi farkıdır. örnek olarak, arka s. dizisinin total oranı, ab grubunun 2 katı.
biz genelde ab’de iyiyiz. gg show, o ses ve yayın günü pazartesiye kaydırılan sevmeyi anlat dizisi de bizimle benzer, yani ab grubunda totalden daha iyiler.
geçen hafta tahmin olarak yazmıştım, bu hafta emin oldum, geçen yılki karagül dizisinin yerini, küçük emrahın dizisi almış. bu hafta ratingleri her iki grupta da 1 puan artmış.
kösemle ilgili olarak çok endişelenmediğimi yazmış, tamer bey cevaben, yeni oyuncularla durumun farklı olabileceğini belirtmişti. sonuçlar geçen hafta yazdığım rakamlarla benzer, hatta biraz düşük. resmin tamamı gelecek hafta daha iyi görünecektir ama ben hala bandın en fazla total de 2,5, ab’de de 3,5 civarında olacağını düşünüyorum. yani bu konuda şimdilik tahminimde ısrarcıyım.
ab’de bizde biraz düşüş olmuş ama ben endişe duymuyorum. ama daha iyi bir tespit için 2 hafta beklemek doğru olur. zira şu anda köseme giden seyircinin bizden mi yoksa yayın günü değiştirilen diziden mi olduğunu kestiremiyorum.
benim gözlemim; ka’nın seyirci kitlesinin kemikleşmiş ve bunun ratinge yansımasının 4 puan civarında olduğu şeklinde. yani rakamlar çok oynamayacaktır. gerçekçi olmak gerekirse, romantik komedi türünde bir dizide ne kadar seyirciyi sarsıcı olay yazılabilir ki? ömer mi, defne mi ölecek veya uzun süre komada kalacak? veya pamir ne kadar kötülük yapabilecek? ya da yaparsa bunu kemikleşmiş seyirci ne kadar kabul edecek? veya passionis daha kaç defa batma noktasına gelecek veya batacak ? yani dram-entika dolu dizilerle karşılaştırmak ve rating sıralamasında çok büyük sıçrayışlar beklemek doğru ve gerçekçi değil.
ratingler ayrıca, bağımsız bölümlü programların payının, hiç de azımsanmayacak bir rakam olan %40 olduğunu gösteriyor (burada arka s., o ses, g.güldürü kastediyorum). yani ka da dahil edilirse, %50 seyirci yumuşak, gerilmeyeceği, fazla kafa patlatmayacağı, kolay toparlayabileceği programları tercih ediyor.
yani şimdilik endişeye mahal yok.
sevgiler.
not: sırf merakımdan tiak sayfasına girdim. rating için sürekli izlenen 15 kanal var. rating listesine bakarsanız bu kanalların neler olduğunu görürsünüz. bunlar arasında 3 çocuk, 1 haber, 1 belgesel kanalı var. haber kanalları ile bazı spor kanalları, müzik vb. dahil 19 kanal da yarı zamanlı izleniyor (ki bunlar açıklanan rating listesinde yer almıyorlar).
rating analizi için grup seçiliyor, sözleşme imzalanıyor, tv nize cihaz takılıyor ve sözleşme imzalanıyor. ikinci bir kumanda var ve program başı ve sonunda diğer kumandaya basmanız gerekiyor (ki unutma olasılığı oldukça yüksektir), acaba kaçı düzenli olarak basıyordur? bir de diyelim ki gündem karışık gidip bir haber programında açık oturum seyrediyorsunuz. bunların hiçbiri sayılmıyor. şimdi böyle bir sistemden gelen sonuçlarla ne kadar yorum yapsak bence boş. burada konuyu daha çok sosyolojik olarak değerlendirmeliyiz.
bir de tabi sosyal medyada izlenme ve konuşulma oranlarına bakmak gerek. bugün internet üzerinden izlenme oranları ile ilgili size yeniden dönerim
Kiralık Aşk
12-11-2016
selamlar,
bölüm iyiydi, sıkıcı tarafları olsa da genelde iyiydi.
ratingler konusu endişe verici değil. unutmayalım ki geçen sezonu totalde 4,03 ile kapattık. geçen yılki k.gülün yerini yeni başlayan dizi alıyor. bu tür dizileri seyreden bir grup var, her zaman gözönüne almak gerek, ki yeni dizi de cuma akşamki bu ihtiyacı karşılıyor görünüyor.
reklamverenlerin baktığı ab grubundan konuşacağım ve birkaç noktaya sizin ve şayet okuyorlarsa star tv’nin dikkatini çekeceğim.
ab de haftanın birincisi gg. geçen hafta biz 0.1 puanla onların önünde yer almışız. çiğdemin dediği gibi daha önce başlayan haberleri gözönüne almıyorum. totalin birincisi a.sokaklar ise ab grubunda haberleri çıkardıktan sonra 6., yeni başlayan dizi ise 8.sırada.
ab grubu oldukça ilginç bir grup, farkı daha iyi görebilmeniz açısından bir örnek vermek istiyorum: 21 ekimde akşam 8’de başlayan milyonerli yarışma programı ka ardından ikinci sırada yer almış.
cuma ve cumartesi akşamları her zaman riskli, çünkü çocuk ve gençlerin ders çalışmadığı ve erken yatmak zorunda kalmadıkları günler. böyle olunca devamlılığı olmayan, eğlenceli programların revaçta olması normal. polisiye dizi de bu şekilde, ben seyretmiyorum ama haftaya başlasam yakalarım b ir yerinden, onun gibi yani.
21 ekim ve dün akşamki sonuçlara baktığımda dikkati çeken diğer konu, başlama saatleri. yeni başlayan dizi ile totalin ikincisi gg 8.20 civarı başlamış, biz ise nerdeyse 9 da. aynı zamanlama ile başlayan a.sokaklar tür olarak farklı, gençlerin ve özellikle erkeklerin daha çok ilgilendiği tür.
şimdi rakamlar bunu söylerken, kanal diziyi diğerlerinden 30 dk. sonra başlatırsa bu sonuç normal (nihilizmmm de bahsetmiş). herkes birşeye odaklanmışken değiştirmek zordur.
o yüzden kanal diziyi 8:30 a çekmenin yolunu aramalı-bir de özet 1 saat olmamalı (amerikan dizilerindeki bölüm uzunluğu o kadar düşünün yani)
gelecek hafta başlayacak dizi ile ilgili birkaç kelam etmek isterim. o dizinin totalde geçen yılki puanları 2,6, ab grubunda ise 3,90 lar civarında. o kadar bölüm geçmiş kimse yeniden başlamaz. bir de o dizi yurtdışına satıldığı için çekiliyor ve yayınlanıyor unutmayalım.
sevgiyle
Kiralık Aşk
05-11-2016
bu yorumu birkaç arkadaşla paylaşmıştım. ankaralı burada paylaşma konusunda ilham oldun. yorumdaki kurgu başlığın tam tersi.
ömer, edgar alan poe ve kuzgun
geçenlerde fragman ararken, ekranda görünen ekstralardan en sevdiğimi görünce yeniden izledim. yani defnenin yaseminden dönerken arabadaki sarhoş hali. orada defne ömere övgüler düzerken, “kuzguni saçların” demişti. ordan yeniden hatırladım, edgar alan poe’nun muhteşem “kuzgun” şiirini.
kuzgun aynı zamanda
george r. r. martin’in, taht oyunları ismi ile diziye uyarlanan fantezi tarzındaki serisinde geçen ve kitapta haberleşmek için kullanılan hayvan (bizdeki güvencin). ayrıca üç gözlü kuzgun, 7 krallığı yokedebilecek güçteki akgezenlerle (kitapta ötekiler diye geçer) kış gelince yapılacak savaşın kazanılmasında, geçmiş ve gelecek arasında köprüyü kuracak olan. ve bu hayvan bran ın zihninde ve vücudunda şekil bularak, aslında kötürüm olan karakterin her yeri gezmesi, görmesi ve anlamasına yardımcı olmakta. tabi serinin sonunda ne olacağını şu anda kestirmek zor (bu arada dizi bu sezon bitecek ama yazar kitabını daha bitiremedi).
kuzgun zeka, kurnazlık, hilekarlıkla bir araya gelmiş bir tür bilgelik gizler. uzun ömürlüdür, yavrularına eşine sadık ve tek eşlidir, yaratıcı zekası ile çevredeki objeleri alet gibi kullanır, insan yüzlerini tanır ve unutmaz. hatta birbirlerine bu konuda haber iletebilirler.
kuzgun farklı kültürlerde farklı algılanır. kimilerinde ölüm, kötülük, karanlığı, şeytanı temsil ederken, kimilerinde iki dünya arasında bir semboldür ve mesaj getirip götürendir. hayattakiler için ölümün, ölüler için yaşamın temsili sayılır. kuzgun sırlar öğretmenidir: insanı bilinçsiz bir boşluktan ve karanlığın içinden bilinç, anlayış ve iç karanlıktan kurtulmaya yöneltir.
poe’nun ölümünden sonra yayınlanan ve kaybedilen sevgilinin ardından yaşanan derin kederi yansıtan “seneler,seneler evveldi; bir deniz ülkesinde yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz. ismi annabel lee; hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten sevmekden başka beni..” diye başlayan romantik şiiri annabel lee yi bilmeyen yoktur. ama çoğumuz onun şiirin başyapıtı sayılan raven “kuzgun” şiirini pek bilmeyiz. şiirin birkaç türkçe çevirisi var ama tam anlamıyla çevirisi yapılabilmiş değil. bunda türkçe’deki karşılıkların aynı hissi verememesinin payı da var hiç şüphesiz.
şiir aslında aynı zamanda matematikle yazılmış. her biri 6 dizeden oluşan 18 kıtalık bir şiir. onu şaheser yapan ise sadece dizeler arasındaki kafiye değil, dizelerin içinde de kafiye bulunuşu. bu nedenle yazım süreci de uzun olmuş.
poe şiirde belirli sesler üzerinden gitmiş ve yaygın olan ses/harf “o”. şiir özetle lenoire adındaki sevgilisini kaybetmiş ama ona olan özlemi hiç dinmeyen bir adamın, aralık ayında bir gece yarısı kapısını çalan birini duyması, kapıya gidip bakması ama kimseyi görememesi, sonrasında ise bir kuzgunun pencereden içeri girerek duvardaki athena büstüne konması ve adamın bilge kuzguna sorular sormasını anlatmakta.
kuzgun, ismi dahil sorulan tüm sorulara “nevermore” “bir daha asla/hiçbir zaman” şeklinde cevap veriyor. adam yaşadığı derin acıya rağmen, sevgiliye bir gün kavuşma düşüncesiyle soruyor soruları. kuzgun ise asla/hiçbir zaman dedikçe, kaybettiğinin geri gelmeyeceği gerçeği ile karşı karşıya kalan adam, daha büyük bir acı ve karamsarlığa düşüyor. bu onun gittikçe öfkelenmesine yol açıyor.
kimilerine göre adam kuzgunla konuşuyor görünse de gerçekte odada bir kuzgun yok. kimileri lenoire’in bir sevgiliden ziyade, ölümsüz ve derin bir aşkı sembolize ettiğini söylüyor. adam bilinçaltında sorup cevaplıyor kendini. o derin acıyla gerçeklerle yüzleşme bir nevi.
şiirde bir çok sembol de kullanıyor poe. öbür dünyadan haber getiren, yalnızlık ve yası anlatan kuzgun, athena büstüne tüneyerek bilgelik mertebesine çıkarılıyor, aralık ayı ve geceyarısı ölümü sembolize ediyor. gerilim ve polisiye hikayelerinin başlangıcı kabul edilen hikayelerindeki gibi, koyu renkli kadife perdeler, karanlık kasvetli kitap dolu bir odada yalnız bir adam, şöminedeki ateşin odaya yansıması vb. ve mor renkli kadife yastık, ki kaybedilen sevgilinin o yastığa bir daha dayanamayacak olmasının getirdiği hüzün.
poe’nun kayıpları ve yaşamını okursanız, şiirlerindeki derin hüzün ve kasveti de görebilirsiniz. kendisi de 40ından birkaç ay büyükmüş öldüğünde.
şiirdeki adam, poe gibi içine kapanık, bazen hırçın, kitapları ile başbaşa olan biri. poe gerçek hayatta oldukça sivridilli, acımasız bir eleştirmen.
buradan bakınca ömer, poe ve şiirdeki adam benzerlikler taşır: hırçınlık, kitaplar, sivridil, kendi dünyasında yaşama, acıları daha yoğun yaşama, diğerleri ile ilişkilerde güvensizlik ve çabuk kırılma ve pes etme. ömer aynı zamanda kuzgun gibi zeki ve kurnaz birisi (geçen sezon fazla göstermedi ama bu sezonda umutlar yüksek), .
sayın senarist belki hiç düşünmemiştir bunları ama aklıma gelmişken yazayım istedim.
sevgiler
bu arada sevgili karakedi, bu mahlası seçmende, polisiye hikayelerinin başlangıcı kabul edilen poe’nun karakedi hikayesinin etkisi oldu mu merak ettim doğrusu.
Kiralık Aşk
05-11-2016
sevgili ankaralı, ka ile birlikte düzenli takip ettiğim diğer dizimden ve rahmetli robb’dan sonra en sevdiğim karakterden bahsedip, ömerle de güzel bağlamışşın eline sağlık. bu gece ben de farklı bir yorumla yeniden geleceğim.
burada da konuşulmuş, bölümde bu kış sert geçecek ile diğer dizideki “kış geliyor” ifadesi arasında bağlantı kuruluyor. bu ifade bütün dünyada o kadar benimsendi ki artık herkes ( ben bile arada) kış geliyor diyor. ama malum 6 yıldır sürekli söylenmekle birlikte orda henüz kış gelmedi. ka’ya neden gelsin ki? ka da kış sert geçecek çünkü passionis yeniden ayağa kalkmaya çalışıyor, dünya kadar müşteri kaybetmişler. müşterileri geri kazanmak için henüz daha ortaya çıkmayan tramba ile mücadele etmek gerekecek. ee önümüz kış, tramba gibi bir karakterle ile mücadele tabiki sert olacak.
ratingler konusunda geçen yıl da çok yazdım, kendimi yineleyeceğim ama yeniden yazmak farz oldu. ratingler gün boyu izlenmeyi gösterir. aynı listede, diziden bir saat önce yayınlanan haber programını da, akşamüstü yayınlanan evlilik programını veya sabah programını da görürsünüz. önemli olan aynı saatte yayınlananlara bakmaktır.
diğer önemli konu tv dünyasında herşey reklamverenlere bağlıdır, yani reklam gelirlerine. reklam verenler de total’e değil ab’ye bakarlar. şimdi ab’deki ratinglerde, aynı saatte yayında olan programlara bakıldığında ka’nın 1inci olduğunu görürsünüz. can sıkacak bir durum yok yani.
bu vesileyle çiğdem ve ismini yazamadığım tüm arkadaşlar güzel yorumlar için ellerinize sağlık, paylaştığınız için teşekkürler.
sevgiler
Kiralık Aşk
13-10-2016
selam periler,
geçen bölümle ilgili iki kelam etmek istedim ama ancak şimdi kısmet oldu. yazdıklarımın içinden hoşa gitmeyenler olabilir, şimdiden affola.
sevgi konusunda (teoman’a selam çakarak) ömerin babası öldüğü zamandaki, defnenin de annesinin gittiği zamandaki yaşta kaldıklarını düşünüyorum. bölümü izlerken ömeri lise çağındaki gençlere benzettim: 2-3 çabadan sonra, bu da toplamda o kadar güne tekabül ediyor, vazgeçmeye kalkışması bana bunu düşündürdü. kim ne derse desin sevgi bazen karşındakini özgür bırakmak değildir. ama sevgi karşındakini boğmak da değildir. bunun bir dengesi var emek vermek, çabalamak, kolayca vazgeçmemek, karşındakini sevginle boğar duruma geldiğinde de çekip gitmek demektir.
bu açıdan baktığımda hemen vazgeçen ömeri sevmedim. neyseki bu durum kısa sürdü.
ben defne veya ömerin nerimandan intikam almaya veya ona ders vermeye çalışacaklarını sanmıyorum, bu onların kişiliklerine aykırı (ömer ders veriyor ama nöro onun verdiklerinin kat kat ötesinde bir dersi hakkediyor).
ben nerimanın dersini pamirin vereceğini düşünüyorum. içime öyle bir his doğdu. sezonun ilk bölümünde pamirin annesinin davranışlarından bu çıkarımda bulundum. ingiltere’de pamiri hapisten kurtardı diye pamirin vefa borcu olması çok mantıklı değil (eğlence için ka olayına girmesi de inandırıcı değil). ilk bar konuşmasında pamirin ömere karşı daha çok takdiri ve vefasını hissettim. pamirin oyunbaz olduğunu düşünürsek nöroya dersi onun vermesi daha mantıklı, belki geçmişten de gelen bir hınç vardır.
iso mahallenin çocuğu, mahallenin anahtarı da onda. ha iso ile cevdet arasındaki kaçınılmaz kapışma için de saat tıkır tıkır işliyor.
ömerin aslında ne kadar bıçkın delikanlı olduğu anlatıldı: pamirin girdiği kavgada araya girip çeneden 4 dikiş yemiş. böyle birisinin kapışmayı gördüğünde dahil olması kaçınılmaz. ama bunun fiziksel şiddet olarak gösterilmeyeceğini düşünüyorum. işte böyle bir olay ömere isoyu ve mahallenin anahtarını getirir diye düşünüyorum (şu anki iso çok kızgın, daha iyi bir yumuşatma senaryosu da gelmiyor aklıma)
aklıma gelenler kısaca böyle. yeni gelenler hoşgelmişler, hastası olanlara şifa, doğumgünü olanlara sevgi ve sevdikleri ile dolu uzun ve sağlıklı yaşlar diliyorum.
Kiralık Aşk
04-10-2016
iyi geceler periler,
bugün birçokları resimlerde korayın giydiği tişörtdeki sembole takılmış. kimileri başka şeyleri ima ettiğini düşündüğü için rahatsız olmuş, onlara ben burda değinmeyeceğim. ufak bir araştırma yapayım dedim. sembolleri iyi bilen arkadaşların yorumlaması için aşağıya bunları bırakıyorum.
aslında “see no evil, hear no evil, speak no evil” üç maymun demek. tabi ilk ifadede geçen görmek karşıtı see ile deniz anlamındaki sea yer değiştirince biraz kafa karıştırıcı oluyor.
tişörtde aynı zamanda local’s best, yani yerel veya yerli en iyisidir anlamında bir cümle var.
1.alaaddinin sihirli lambası masallarının anlatıldığı çizgi film serisinde “sea no evil” başlıklı bölüm şeytani deniz şeklinde çevrilmiş. bölüm karanlık bir dağdaki çirkin bir ağacın, kötü ruhların bu dünyaya geçiş kapısı olduğu, bu ağacın kötü ruhlar tarafından bir gemi aslanı olarak yontularak bir gemiye takıldığı ama geminin battığı, kötü ruhların da gemi ile birlikte hapis kaldığı bilgisi ile başlıyor. bu ruhların kurtulmalarının tek yolu ise alaaddin’in gemi aslanına (eskiden gemilerin baş tarafına konulan heykel) dokunması. neyse efenim, alaaddin ve arkadaşları bir adaya düşüyor, oraya gelen kötü ruh (iskelet) tarafından verilen deniz kabuğunu üfleyince deniz yarılıyor ve bunlar yürümeye başlıyor ta ki batan o gemiye gelene kadar. alaaddinin arkadaşları, hazineye ulaşmak için ona bilgi vermeden gemi aslanına dokundurtuyor, kötü ruh dışarı çıkıyor alaaddin ise gemi aslanının içinde hapis kalıyor. cin geliyor ve ruhun tekrar aslana dokunmasını sağlayarak kahramanımızı kurtarıyor.
gülgün iskelet, kötü ruh ve pamir… yorumu özellikle sana bırakıyorum.
2.çevreci yeşilbarış örgütünü bilmeyen yoktur. bu örgütü kuran 3 kişiden biri, bu örgütten ayrılarak “deniz çobanları” adında denizleri ve deniz canlılarını korumak için balina, fokları avlayan teknelere saldıran ve onları durduran, yeşilbarıştan daha aktivist bir çevreci örgüt kurmuş. örgüt gelir elde etmek için “sea no evil” başlıklı bir sanat faaliyeti düzenleyerek, gönüllü grafikerlerin yaptığı grafikleri satışa sunuyorlar. bunlara ilişkin görsellere arama motorundan ulaşabilirsiniz. satışa sunulan ürünler arasında sadece deniz canlıları değil, diğer nesli tehlikedeki canlıların korkunç biçimde ya da insanı ürperten biçimde resmedildiği eserler de var.
3.bu tür çevreci kuruluşlar dikkat çekmek için özellikle kambur balinanın gözlerini kullanıyorlar.
4.araştırırken gözün içine bir insanın hapsedildiği bir resim de gördüm. resmi depresyonu anlatmak için kullanmışlar ve şunu diyorlar: depresyondaki insanlar işlerine odaklanamaz, kendilerini izole ederler, basit yaşam faaliyetlerinden hatta yemekten bile zevk almazlar. depresyon aynı zamanda faydalı ve üretkendir: bu tür insanlar sorunları üzerinde çok yoğun düşünürler, hatta sadece onu düşünürler ki araştırmalarda bu kişilerin oldukça analitik olduğu da ortaya konmuş. zira bu kişiler karmaşık bir soruna iyice daldıklarından, problemi daha küçük parçalara bölüp daha kolay çözümlüyorlarmış.
gelelim sonnoktaya: acemi veya yönetmen veya styling hangisini düşünerek o tişörtü giydirmiştir. ya da benim bulamadığım başka bir anlamı daha mı var?
ben düz bakan biri olarak 2 ve 3 diyorum ama 1 ve 4 numarayı da bir köşede saklıyorum.
sevgiyle kalın.
Kiralık Aşk
02-10-2016
yeniden hoşbuldum arkadaşlar, bazılarınız unutmamış ne güzel. yorumumda da belirttiğim gibi hayat izin verdikçe okudum sizleri, bazen güldüm-mutlu oldum, bazen de yazılanları okudukça üzüldüm. yine hayat izin verdikçe okuyacağım.
hacerim yeniden yazar mıyım diye soruyorsan, cevabım: belki. şu an bilemiyorum. ama ankaralılar buluşmasında hep ismini geçiriyoruz, bir sonrakinde senin de programına uydurmaya çalışsak ne iyi olur.
ömer neden defnenin çizim yapıp yapmadığını soruyor diyen arkadaşlar için naçizane fikrimi belirtmek istiyorum. daha önceki ayrılıklarında ömer çizim yapma istek ve iradesini kaybetmişti. kendi deneyimlerinden yola çıkarak kendince, defnenin aşkında nerede durduğunu, kendisinde kalıp kalmadığını (eski bölüm replikleriyle kendisinin eski bir hikaye olup olmadığını) bulmaya çalışıyor.
senaryoda bu sefer ömer tüm acıya rağmen, belki ayakkabı tasarımını bırakmış ama çizmeye devam ediyor gösteriliyor. bizim alışkın olduğumuz tutarsızlıkta yani. ama biz ne yapıyoruz bu tutarsızlığı gördüğümüzü acemiye belirtiyor ve bunu da es geçip devam ediyoruz.
sevgiler
Kiralık Aşk
02-10-2016
günaydın periler,
uzun zamandır aranızda yokum. hayat izin verdiği sürece, yani arada bir okudum sizleri. arada bir yazmak istediğim de oldu ama çabuk geçti bu istek, murphy kanununu bile test edecek kadar beklemeden yani. bunda buradaki yakıp, yıkmaların fırtınaların etkisi çok. ama bunlara girmeyeceğim bugün.
yeni gelenler olmuş (bazıları eskidi bile ben yokken) hepiniz cümleten hoş geldiniz.
ilk bölümün yarısını izleyebildim. tamamlamak istemedim çünkü izlediğim yarı hüzünlendirdi beni. daha fazlasını yaşamak istemedim.
buradaki arkadaşlardan oluşan gruplardan bazılarında ben de varım (hepsine kocaman selam çakıp, kucaklıyorum), onları, okumaya değerli düşüncelerini takip etmeye çalışıyorum. ama burada yazacaklarım sadece benim hissettiklerim.
ka dışında iyi bir dizi izleyicisi değilim ama bu sezon bir çok dizi zaman atlaması yapmış, birçoğundan hoşlanmadım. ka daki ise benim gibiler için yerinde bir taktik olmuş ama 1 yıl 3 ay fazla olmuş. ilişkilerde araya ne kadar uzun zaman girerse o kadar kaybolur duygular, kızgınlık ve kırgınlıklar. neyse ki son bölümde duygu yoğunluğu açısından o kadar da atlanmamış diye düşündüm (takvimlere, arada söylenenlerdeki tutarsızlıklara takılmayın malum acemi ve ekibi ka severleri bu konuda çarpa çarpa eğitti).
değişik platformlardan yorumlara baktım, kimisi defneyi haksız görmüş tepkilerinde, kimisi ömeri, kimisi de haklı haksız aramamış, arayamamış.
ben bir tık defneciyim sanırım, belki kendi cinsime pozitif ayrımcılık uyguluyorum. defne ömeri kendince haklı gördü belli ki, ama karşındaki haklı görmek onun sana dönmesini umut etmeye engel değil. hepimizin yaptığı gibi yüzlerce defa provasını da yapmıştır, o gelince ne diyeceğim nasıl davranacağım diye. ancak sevdiğinin dönmesi gecikince, dönüşe dair umutlar da gecikir ve kaybolur yavaşça provalarla birlikte.
defne, ömer hiç beklemediği bir anda karşısına çıkınca şaşırdı, karşılaşma için böyle bir kurgu yoktu kafasında, beyin hücreleri kısa devre yaptı haliyle (acemi güzel metafor yaptı geçiş için). o yüzden yok saydı ömeri. hala şokta ve uyuşmuş beyin hücreleri henüz yeniden devreye giremedi. bu haline kızanlar olabilir, karşıdaki ne kadar haklı olursa olsun, terkedilen ve bekleyen ve yavaşça umutları yok olan sen olunca farklı tepki vermek o kadar kolay değil.
bundan sonrası da hayata dair olacak, ilk şok sonrası herşey yavaş yavaş oturacak.
ömer yanında onu yönlendiren dürtükleyen birisi olmayınca biraz geç farkına varmış. kaçmış, anne-babasını kaybettikten sonra yaptığı gibi, sadece kendisinin içinde olduğu bir hayat kurmuş. işteki mücadeleci ruhu maalesef özel hayatında yok ama sanırım önümüzdeki günlerde olacak. değişmiş mi evet değişmiş gibi ama hala özündeki ömere sadık bence. her ne kadar defneyi üzdüğü için onun kendisinden daha iyisine layık olduğunu düşünerek bizi mutlu etse de hala düz ve dik, ve olaylara kendi penceresinden bakıyor. sadece ka olayında defne penceresinden bakmayı öğrenmiş. zamanla değişip değişmediğini göreceğiz, pencere sadece defne ile olan pencere mi yoksa tüm hayata dair olan pencere mi. zaten bir insanın bu kadar kısa sürede bu kadar değişmesini beklemek de doğru değil. ama neyseki hala savaşkan, bize defneyi yanına alma konusunda umutlandırıyor (kazanma kelimesini özellikle kullanmak istemedim, defne zaten aşık ve bu aşkı yeniden dibine kadar verme konusunda ürkek sadece)
neyse efenim, uzun oldu kusuruma bakmayın burda kesmek istiyorum.
herkesi sevgi ve sevdikleri ile başbaşa bırakıyorum. hoşça ve mutlu kalın.
sonnot: sen seninle konuşamayan, yüzüne bile bakamayan kıza git “başka biri var mı ?”diye dan diye sor? olacak iş mi ? kuzum sadri ustaya bir merhaba, ben geldim de, ona bir sor. hem sadece kalıp işi olunca mı adama gidicen, ayıp yani. ha şaşırdım mı? pek tabi hayır! ben çözeceğim deyip de annaanne borcunuz var mı diye soran bir karakterimizden başka ne beklerdik. acemi bu konuda da bizi şaşırtmadığın için teşökkörler.
Kiralık Aşk
16-07-2016
gölcüklüm akşam erken gelip şöyle bir okudum yazılanları. aklıma birşeyler yazmak geldi ama malum gece paralize olup, sabaha kadar tvye kilitlendik.
biliyorsun ben genellikle bölümlerle ilgili analiz yapamıyorum, sadece dizide olanlara ilişkin tek atımlık yorumlar yapabiliyorum. dolayısıyla gelecek sezonda ne olur ne olmaz bilmiyorum ama dizi ve büyülü gerçeklikle ilgili 1-2 kelam etmek istedim (malum acemi buna yatkın).
geçen sezon kendilerince gelişen-değişen birçok kişi gördük ama ben defne-ömerle ilgili yazacağım. her ne kadar bakışlarını, duruşunu, defneyi sevişini, hatta normal hayatta fazla rastlamadığımız derecede acı çekişini çok sevsek, farklı görsek ve çok fazla empati kursak da aslında ömer karakteri “gerçek”ti. değişir gibi görünse de, bu normal hayatta bir çok durumda karşılaşılabilecek değişikliklerdi. sonuçta hala çok sert köşeli ve defne sözkonusu olsa dahi, her ne kadar ada otel konuşmasında umut vadeder gibi görünse de, sır sonrasında yumuşak ve kabullenir bir tavır sergilemesini beklememek gerek.
defne de çok değişti ama o samimiyeti, iyiliği, fedakarlığı, sevdiklerine adanmışlığı hiç değişmedi. bunlar genelde karşılaşılabilecek karakter özellikleri. ama defne kötülük karşısında dahi iyiliğini muhafaza etmek, her seferinde karşısındakine hak vermek ve affetme gibi bir özelliğe sahip. şimdi 50.bölüm sonunda neler düşündüğünüzü hatırlayın. gerçeği biz biliyoruz ama karşısında çelişkili, gel-gitleri olan, yalan söyleyen bir defne var, o yüzden tepkileri normal diyerek ömere hak verenler de vardı ama çoğunluk ömere kızgındı. ben de kızanlardanım ve hala kızgın hatta kırgınım ve affedebilmiş durumda değilim (ay yine geldiler hala, ömerin tüm köşelerine bir şekilde katlanabilirim ama iyi niyet sorgulamasını hazmedebilmiş değilim-ben de gerçek biriyim sonuçta).
o yüzden bu dizide büyülü gerçeklik tanımına en çok uyan kişi defne. ömer’de de kabul edelim az da olsa ayrıldıktan sonra geri dönebilen ve kaldığı yerden devam edebilen büyülü gerçeklik olarak tanımlanabilecek bir taraf var. peki olaylar tersine olsaydı, yani defne ömerin yerinde olsaydı ne olurdu diye düşününce daha farklı bir senaryo ile karşılaşırdık diye düşünüyorum (sıla35 ve aşk geliyorum demez’e saygı).
bir çok peri yazdı, bence de bu sezonu genelde ömerin gözünden gördük. bu dizi defnenin mucizesi ile bu sezon defne tarafından görmeliyiz olayları.
yani senarist büyülü gerçeklikle ilerleyecekse, ömer karakterinde, gerçek olamayacak kadar büyülü özellikleri biz ve defne görmeliyiz.
1) bu ayrılıkla değil, ömerin defneyi kabullenmesi ile olur ve maalesef buradakiler kadar adanmış olmayan seyirciye ilginç gelmeyen bir senaryo ve tabi kısa bir sezon anlamına gelir.
2) bundan sonrası için, senaristin katıldığı seminerde ömer-defnenin ilk karşılaşmalarını da gösteren 30.bölüm için “zaten yazacaktım, barışın hastalığı nedeniyle erkene çektim” sözüne dikkati çekmek istiyorum. şu ana kadar ömerin rüyası dışında dizide, defne ve çarşamba cadısı bağlantısı konusunda bir ipucu görmedim (41.bölümdeki diyaloğu bu kapsamda değerlendirmiyorum). acaba bu bölüm aslında ne zaman yayınlanacaktı diye de merak etmeden geçemiyorum.
2 tane daha yaklaşım olabilir. ilki: ömerin doğrudan olmasa bile birşekilde oyunun içinde olması veya belli bir süre sonra öğrenmesi ama bildiğini çaktırmaması, defnenin sırrı açıklamasından sonra da olayı bildiğinin öğrenilmemesi için çırpınması. ömer boşuna mı acı çekti diyenler için, bizim dizide çok önemli olaylarda bile çelişki olduğunu hatırlatmak isterim. ben hala kendi hayatında bu kadar önemli yer tutan defneyi hatırlamadığını düşünmek istemiyorum. işin gerçeklik tarafına aykırı bu.
ikincisi, klişe olsa da bu sezon ömerin rüyası, veya defnenin hastanede bir süre bilinçsiz yatarken gördüğü rüya olabilir. çarşamba cadısının hatırlanmamasını da ancak bu şekilde anlayabilirim. bu durumda daha farklı senaryolar olabilir, hatta birinci sezondan çok daha tutkulu bir sezon olabilir.
herşeyin hepimiz ve ülkemiz için güzel olması dileğiyle, sevgiyle kalın.
gölcüklünün ömerin aşkı gerçekten büyülü mü önümüzdeki sezon göreceğiz sözü ile "büyülü gerçeklik" akımının temsilcisi olan alan garcia marquez in eserinin son bölümde dile getirilmiş olması nedeniyle böyle bir yorum yaptım, uzun oldu kusuruma bakmayın periler
Kiralık Aşk
20-06-2016
selam periler,
burayı okuyorum ama 2 haftadır yazmıyorum. sebebin bir kısmı yoğunluk, ama esas önemli kısmı kırgınlık. aşağıda yazacaklarım bazılarınızın hoşuna gitmeyebilir, peşinen söylemek istiyorum.
eğitimimin yarısı yatılı ve yurtlarda geçti. çok insan tanıdım. bunun bana öğrettiği: insanları olduğu ve geldiği gibi kabul et, fazla beklenti içine de girme.
önce sayfada yaşananlar çok canımı sıktı. nüktedan insanlar, yaşanan veya konuşulan olayla ilgili o ders verici hikaye veya fıkrayı bulup çıkaran ve yerinde kullananlardır. burada ben dahil bir çok arkadaş alıntı yapıyoruz, yapıldığını da biliyoruz. ama son gazaba uğrayan arkadaşlar, bu alıntıları tam da olması gerektiği yerde kullanmasını bilenler idi. bütün öğrenmişliklerime rağmen onlara yapılana üzüldüm. süreç biraz daha farklı işletilebilirdi diye düşündüm. bana yapılsa bu kadar dokunmazdı belki. birkaç kelime karalarken, gündem değişti, o saatten sonra da geri dönüp yazmak istemedim.
50.bölüm sonu beni üzdü, kırdı. bize anlatılan ömer adaletli, iyi, zeki biriydi. ama ben o anlatılanı görmedim. o onun içiydi, dışıydı, çok seviyor, ama defne hata yaptı, haketti cümlelerini duyar gibiyim. ama bunların gelinen noktada hiçbir anlamı yok. son diyalogdaki sözlerin biri dışında hepsini es geçerim, takılmam da ama.
defnenin iyi niyetini sorgulamak da ne demek, allasen?
hayatın bana öğrettiği nedir derseniz, başkasının iyi niyetini sorgulayanlar aslında büyük oranda kendileri kötü niyetli olanlar. çünkü iyi niyetli insanlar diğerlerinin niyetlerinin iyi, kötü olmasıyla ilgilenmezler. bu diyalog sonrasında hissettiklerimi usta şair özdemir asaf’ın aşağıdaki dizeleri daha iyi özetliyor:
vurdun, acısı daha geçmedi,
biliyorum, geçecek.
ama öyle ağır konuştun ki ardından.
o, gittikçe gerçek…
ve işte geçen cumaya kadar, ömerin bu sözü şiirdeki gibi kavurdu beni. ankaralı perilerle yazışsakda bir türlü sakinleşemedim, gün geçtikçe katlandı kırgınlığım.
51.bölüm sonrasında bile hala aynı şekilde düşünüyorum. defneye, niye kolayca affetti diye kızmıyorum. süründürseydi keşke de demiyorum ama bu kadar da basit olmamalıydı. ankara grubu olarak yazışırken, acaba yönetmen-senarist arasında iletişim kopukluğu mu oldu diye düşündük. flashback sahnelerini seçerken daha özenli davransalardı, bir çok insan belki benim gibi düşünmezdi demeden geçemiyorum (örn. sebze suyu sahnesi yerine, defnenin arabadaki halleri olsa, en azından özlem duyuyor diye düşünülürdü. )
bölüm sonrasında yine ortalık karışmış, anlamaya çalışırken daha düğüm oldum. burada herkes kendi düşüncesini paylaşabilir. bana aykırı gelse de tahammül etmem gerekir. burada bir çoğumuz sıla ve karakediye (eskiden nigar da dahildi) yeni senaryo ve hikayeler yazsınlar diye baskı yapıyoruz. herkez biraz kızgın, istek üzerine karakedim bir hikaye paylaşmış. ona bir tepki, diğer taraftan aysunn a tepki. (başka kimler vardı takip edemedim tam olarak, atladıklarımdan özür dilerim).
buralar dağıldığında karakedi ve aysunn buraları toplamaya çalışan arkadaşlardı. öncesinde nigar da vardı hatırlarsanız.
bunları görünce de daha bir üzüldüm. ne çabuk tüketir olduk dostları.
daha yazacak çok şey var da şimdilik burda keseyim. sevgiyle kalın.
Kiralık Aşk
03-06-2016
mavim başın sağolsun, annenin mekanı cennet olsun.
nergiz senin de başın sağolsun. allah hepinize ve tüm yakınlarını kaybedenlere sabır versin.
bu iki haber, iki gündür burada konuşulanların ne kadar gereksiz olduğunu hatırlatıyor.
her iki oyuncumuzun, kiralık aşk dizisinde kendilerine verilen rolleri oynadıklarını unutmayalım. ve dizi bitince, yeni projelerinde senaryonun gerektirdiği başka bir karakterin rolünü oynayacaklar.
bizim için önemli olan, bu senaryodaki rollerini iyi oynayabiliyorlar mı. bu kadar içselleştirdiğimize, barışı dizideki ömer karakteri, elçini de defne ile eşitlediğimize göre her iki oyuncu da rollerinin hakkını veriyor. kendi özel hayatlarında ne olursa olsun, diziyi sırf bu nedenle bırakmayı düşünmek, reytingler düşer gibi sözler önyargılar adil değil.
ayrıca başından beri dizinin kendisini seven biz periler, bu konuda daha duyarlı olmalıyız.
Kiralık Aşk
03-06-2016
günaydın periler, hayırlı ve ka lı cumalar,
bu hafta çok yoğundum sıkça giremedim. arada atladığım çok yazı oldu. bir fırsat bulduğumda telafi etmeye çalışacağım.
çiğdem ve eski, ve diğer yeni gelenler hoş gelmişsiniz. peşinen doğum günü olanları kutluyorum, hastaları olanlara da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. gökilim sana da geçmiş olsun, dün ne olduğunu ayrıca okuyacağım.
özellikle dün çok karışmışsınız. ne olduğunu anlayamadım ama gölcüklüm arayacağım seni.
kara kedi, toparlamaya çalışmışsın sağol arkadaşım, sen soru mu sormuşsun eğer öyleyse döneceğim bugün.
arkadaşlar özellere ve oyuncuların gerçek hayatta birlikte oldukları kişilere çok takılıyoruz. ikisi de işlerini iyi yapmaya çalışıyor. kadınların daha erken olgunlaştıklarını biliyoruz. o yüzden elçin hanım daha olgun, barış bey de olgunlaşma yolunda.
insanları bir anda harcamayalım. ona bakarsak birlikle oldukları kişileri uygun bulmadığımız birçok arkadaşımız var, onları bu çocuklara yaptığımız gibi hırpalamıyoruz. arkadaşımın tercihi deyip kabulleniyoruz. bunu bu çocuklar konusunda da denemeliyiz. üstelik bu çocuklar bizim ne akrabamız ne de arkadaşımız!
bugün cuma,
kendinize iyi davranın dünkü olaylara hiç girmeyin.
Kiralık Aşk
28-05-2016
ülker, günün son saati de olsa, nice sevgi dolu, uzun ve sağlıklı bir ömür geçirmen dileğiyle doğum günün kutlu olsun.
yine çok duygulu hikayeler gelmiş. metamorfoz, sıla, karakedi ellerinize sağlık.
hülyaksu yazdıklarımdan daha sakin izliyorum aslında. dün gece ankara grubu olarak kendi aramızda yorumlarken bölümü hikaye, senaryo ve kurgu hatalarını da konuşmuştuk. belki burayı okuyorlardır diye bir şeyler yazmak istedim. bölüm sonrası çıkarımlarım da ben bile bu kadar pür dikkat izlerken değişik noktaya götürülüyorsam, total dekiler kimbilir nerelere gidiyor demek içindi. yoksa her zaman söylediğim gibi diziyi son bölümüne kadar aynı şevk ve ilgiyle izleyeceğim.
herkese mutlu bir cumartesi akşamı, sevgiler.
Kiralık Aşk
28-05-2016
benden bugünün son yorumu reytingler ile ilgili (malum kendime 48 haftalık tablo yaptım, artık daha rahat görebiliyorum hareketleri)
bu hafta bizde geçen haftaya oranla 0,40 puanlık düşüş var. k.gül yaklaşık 0,50 puan artmış. en sert düşüş 0,58 ile a.sokaklarda. s.vor ise 0,20 artmış. k.bar dizisinde de 0,42 puan artış var.
yani bizdeki ve a.sokaklardaki düşüş, k.gül, s.vor ve k.bar'a gitmiş. k.bar dizisi bir kaç haftadır eski çizgisine doğru yavaş yavaş yükseliyor.
maçların etkisi konusuna değinecektim, görünen o ki maç izleyen erkekler daha çok silahlı,intikamlı sert yapımlara yöneliyor.
sevgiler
Kiralık Aşk
28-05-2016
günaydın periler,
ankara grubu olarak dizi bitiminde bir değerlendirme yaptık. orada yapınca burada yorum yapmak zor oluyor. neyse efenim gece sevdiğim sahneleri bugün yazacağım demiştim de yine dayanamadım ortaya karışık ızgara koyacağım.
gölcüklüm ve dergide 8 sayfada kiralık aşkın yer alacağını düşünenler, “bu kreasyona herkesden önce girmemiz acayip iyi oldu” cümlesi orada moda ile ilgili bir şeylerin olacağını düşündürüyor. dikkatinize getirmek istedim.
sn. acemi ve yazım ekibi, pak ve ilker barış. bu sitede ilk yorum yapmaya başladığım zamanlarda yazdıklarıma geri dönüyorum. lütfen bölümleri son bir kez daha gözden geçirmeden yayınlamayın. gün, mekan kurguları evlere şenlik. ömere zeki zeki deyip, aynı zamanda da balık hafızalı yapmak. bu adam mı ince ince intikam planları yapacak. ayol daha 2 ay öncesini hatırlamıyor. kız sana hayatını altüst edecek, bütün dünyanı yıkacak bir sırrım var demiş, sen kalk adama “aramızda para sırrı vardı onu da hallettik”, sonra da “böyle bir olay benim başıma gelseydi dünyam yıkılırdı, herşeyi sorgulardım” dedirt. ha konuştuğumuz sır da, şebnemin ortağının kızın aynı zamanda eski nişanlısı olması. kuzum bu neyin kafası? şimdi düğün günü sevgilin sana x kişisi benim eski nişanlımdı diyecek ve düğün iptal olacak. daha iyi bir sır bulsaydınız ya (gölcüklüm ordan daha yumuşatılmış halde veriliyor diyeceksin biliyorum ama ben ikna olamadım).
ha alpin düğün günü otele geliyor olması da ayrı hikaye. bir gün önce şebnem “bekarlığa veda partisi, kızlar içeride, erkekler dışarıda” diyor ama damat yok. ömer repliğiyle “yani ben anlayamıyorum acemi” (ki dizide ve yorumcular tarafından sık sık kullanılan bir replik oldu orası ayrı)
bölüm sonrasında ulaştığım nokta: her ne kadar hikaye ince ince işleniyor desek de, ömer karakterinde 48 haftadır bir arpa boyu gidememişiz demek (ha arada defneye fikrini soruyor o bir ilerleme ama yetmiyor şekerler).sevgilisini koklat, içine çektirt bir de kalk alp-şebnem olayı için kıza “hayır ben anlamadım sen niye bu kadar gerildin” diye sert biçimde sordur. yani nerdeyse “senin benim postalarımla ne işin var” sertliğinde (ne bankı ne de posta meselesini daha unutmadık). bu cümlelere ne gerek var. ha bizi ömer karakterinden soğutmak istiyorsanız onu bilemem.
bölüm sonunda bende oluşan duygu: şimdi ömer sırrı biliyor da böyle davranıyorsa. defne kızım … çarkına de (aysunn sen anladın), bu molozu bırak, hayatına devam et. bilmiyorsa da işin daha zor bebeğim, kendinizi kandırmayın. her ne kadar duygusal, romantik biri gibi olsa da bunun adam olmasına birkaç 48 bölüm daha var. o zamana kadar obje olarak tutucan bir kenarda, yapcak bir şey yok.
çocuğa isim bulma sahneleri aslında güzeldi. çok uzadı diye düşünebilirsiniz ama bu konu gerçek hayatta da kısa olmaz zaten. ve etrafta kim var kim yoksa dahil edilir hatta modern dünyada anketler yapılır falan falan. çocuğa iso adının verilmesine karar verilmesi şa-ha-ne olmuş. dostunun ismi sözkonusu olduğunda, daha önce eski isimlere ettiğin o kadar laf toz olur bir anda. güzel bir nokta ve güzel kurgu-sahne.
ömerin olayla ilgili defneye iso üzerinden örnekle fikrini sorması güzeldi. dostlar sözkonusu olduğunda her şey değişir. ama bana geçen duygu, ömerin bunu, kendi verdiği kararı defneye doğrulatmak ihtiyacıyla kullanması idi. yani orada bu sahnenin gerektirdiği duygu bana eksk geçti.
dün tam anlamamışım ama bugün seyredince defne diğer tanıdıkların otelde olmasından gerilmiş o yüzden yakınlaşmak istemiyor (oda anahtarı konusunu dün yazdım, eski otel odaları kastediliyorsa olabilir). ama havuzlu falan bir otelde, asansörde bile kart kullanıyorsun, bu senaryo olmamış yani. keşke bu butik otelde çekseydiniz, daha iyi olurdu.
neyse efenim. beklentiyi yüksek tutmadan izlemeye devam edelim. ortalığı da yakıp yıkmayalım. ne olursa olsun aşkın daha güzel anlatıldığı başka bir dizi yok şu anda.
hem bölümde defnenin “sen olsaydın düğünü iptal eder miydin, sevdiğinden yani benden vazgeçer miydin?” sorusuna ömerin verdiği “bilmem.. yani senden vazgeçmek deyince, imkansız geliyor kulağa bir anda” şeklindeki cevabı bize hala umut veriyor.
aşkla kalın.
Kiralık Aşk
27-05-2016
günaydın periler, aysunnum selamını aldım aşkım, benden de bol sevgiler sana.
diogenes %100 doğrusun arkadaşım. ben de bu hafta pek giremedim. girince de canım sıkıldı hatta herkesi gece de olsa okumaya çalışırdım bu sefer okumayı da atlaya atlaya yaptım çünkü yazılanlara üzüldüm.
diziye ilişkin son karar ne olur bilmiyorum. hayırlısı olsun diyorum, bir çok güzel şey gibi o da zaten bir gün bitecek. sadece istediğimizden önce biter veya bitmez.
ama karara ilişkin durumun faturasını elçin-barışa kesen arkadaşlara da üzüntülerimi belirtiyorum. dizide oynayan sadece onlar değil, dizinin tüm maliyeti de onların aldıkları ücretten ibaret değil (diğer oyuncuların maliyeti, oyunculardan daha fazla sayıda olması oldukça normal olan teknik ekibin ücreti, senarist, yemek-içmek, ulaşım, araç, mekan kirası vs. vs diye uzayıp giden bir liste var. buna yapımcının kar marjını da ekleyin, ki kıyafet, mobilya vb. maliyetler için sponsorlar olabildiğinden onları yazmadım bile).
ayrıca her ikisi de profesyonel ve başka bir meslekleri de yok. onlar 20 bin alıyorlar, diğer dizilerde oynayanlar 30 bin alıyorsa affedersiniz ama ücret artışı istemelerinden daha doğalı yok. bunu da bizim eleştirmeye hakkımız yok. sonuçta bu insanlar, dizi o veya bu şekilde bittiğinde hemen yeni diziye başlayamıyor. dolayısı ile birkaç yıl hiçbir gelirleri olmayabilir, bir şekilde onların da bir sonraki işe kadar hayatını garantilemesi gerekir.
şimdi kendinize şu soruyu sorun. tek gelir kapınız bu, dizi biterse kısa orta ve hatta bazen uzun vadede size bir teklif gelmemesi yüksel ihtimal, yani uzunca bir süre geliriniz olmayabilir. siz ne yapardınız.
yalnız soruyu cevaplarken adil olun: bakkala gittiğinizde bakkal 5 tl para üstü vermesi gerekirken 3 lira verdiğinde aman 2 tl de ona kalıversin mi diyorsunuz yoksa para üstü 5 tl idi diye hatırlatıyor musunuz (buna ben size x lira ermiştim deyip, nazikçe bakkalın yeniden hesaplamasını sağlayanları da dahil ediyorum)? para üstü konusunda çoğumuz hassasız, kandırılmak istemiyoruz. peki oyuncular da aynı durumda olamaz mı?
yardım gecesi ve barışın duruşu vs. çocuk bu tür organizasyonlara destek veriyor zaten, şimdi bu geceye gitmese olmaz, gitse de maşallah laftan geçilmiyor. olaya sadece sosyete diye bakmayın. şimdi o sosyete ve oyuncular, medya da bolca yer aldılar mı, aldılar. bilinçaltına bu derneğin adı o veya bu şekilde yerleşti mi, yerleşti. şu an cebinizde yardım parası olmasa da, gelecekte paranız olduğunda bir yere yardımda bulunmak istediğinizde, bilinçaltınız devreye girecek. bu kadar konuşulan olayların etkileri arasında en küçüğü, ama gelecek açısından en umut verici olan da budur.
ayrıca herkes duruş diyor ama bize öğretilen “karşındaki kim, yaşı kaç olursa olsun, bacak bacak üstüne atarak oturma prensibi”ne kaçımız dikkat ediyoruz. şimdi buna o devir geçti diyenler, o devir geçtiyse barış da konuşurken elini cebine sokar. yani o devir de geçti.
sevgiyle kalın, güzel bir cuma geçirin.
Kiralık Aşk
24-05-2016
selam periler,
gündüz hepsini okuyamadım, akşam girince de neler olduğunu anlayamadım. anladığım kadarıyla bir şeyler yazacağım.
ben de genellemelerden başlayayım. bütün insanlar o veya bu şekilde karşı cins için genelleme yapar. bu bazen olumlu olduğu gibi bazen de olumsuz öğeler içerir. örneğin erkekler kadını dırdırcı olmakla, şarışını aptal olmakla yargılar. ama öyle zamanlar olurki, kadının sesini duymadan yapamaz ya da şarışın kadınları çekici bulur. ve bunları daha önceki yargılarını ve genellemelerini hatırlamadan yaparlar.
kadınlar için de benzer durum geçerlidir. bazen erkekleri gereksiz buluruz, işe yaramaz. ama aynı zamanda da bazen en iyi dostlarımız, bizi en iyi anlayanlar erkekler olur.
önemli olan birbirimizi tüm eksklik ve fazlalarımızla kabul etmemiz, ki ne söylersek söyleyelim bunu da genelde yapıyoruz.
biz neden burada yazıyoruz? bizimle aynı diziden zevk alan, hayat bulan, aynı duyguları hissedenlerle bunları paylaşmak için değil mi? etrafımızda bu şekilde düşünen 200 küsur kişi olsa burda yazar mıydık? dizinin dışına çıkıp en özelimizi yaşanmışlıklarımızı, sevgimizi, hayal kırıklıklarımızı bu kadar rahat paylaşır mıydık?
zaten toplum olarak gergin ve zor günlerden geçiyoruz, bir de burda gerilmeyelim derim.
tamer, nigar, karakedi, aysunn her biriniz ayrı güzelliksiniz, bir çok insanın hayatına kattıklarınızın farkındasınızdır. herkes bir şekilde sizleri mutlaka okuyor, görmeyince telaşlanıyor. okuyanları, paylaşımlarınızdan mahrum bırakmayın, bencilce olacak ama en azından beni.
oyuncuların özelleri konusu beni ilgilendirmiyor. yazılanları hızla okuyorum, o kadar. ilgisini çekenler varsa yazsın da okusun da, itirazım yok. buradaki bazı arkadaşlar da benim gibi düşünüyor olabilir, ben bu konunun çok uzun uzun konuşulmasından hoşlanmıyorum. öylesine ki bazen güzel ruhlardan parmaklara dökülenleri bulmak epey zor oluyor. bana kızanlarınız olduysa saydırmakta serbestsiniz, yazdıklarınızın boyutuna bağlı olarak içimden belki kırılırım ama küsmem.
tamer senin soruna gelirsek, plajdaki mayolu erkekleri de üstsüz ömeri de cinsel obje olarak görmüyorum. bana çekici gelen yansıtılan karakteri. tabi burada karakterin bazı odunsu tarafları olduğunu da yadsımamak gerek. bazıları cinsel obje olarak da görebilir bence bir sakıncası yok. sonuçta barış yakışıklı birisi.
sevgiyle kalın.
not: 1) kızlar içimizdeki düzenli yazan tek erkek olduğu için, adab-ı muhaşeret kurallarını kenara bırakıp isimleri yazarken tamer ile başladım. anlayışınıza sığınıyorum.
2) mavim demiş ne güzel demiş.
Kiralık Aşk
24-05-2016
reyting yorumunu, moral bozmak için yazmadım arkadaşlar. sadece gerçekçi olmaya çalışıyorum. ka gibi bu yaz döneminde çıkacak bir dizi insanları daha çok cezbederse, ki sezon başladığında belli ivme ile zaten olaylar gelişiyor olacak, yeni kurguyu insanların kabul etmesi zor olabilir. kiraz mevsiminin sonuna ka da düşebilir. umarım düşmez.
Kiralık Aşk
23-05-2016
hasretim, bugün papatyalar için teşekkür etmeyi unutmuşum, kusuruma bakma. ben de sana siyah kurdele ile demet yapılmış mor sümbül gönderiyorum canımsın.
nihalce doğru ben de aynı diziyi kastetmiştim. gerçi lisede okuduğum bir kitabın dışında vampir hikayelerine pek yakın değilim ama o dizi baya bir bağlamıştı beni kendine. o zaman açıkça yazmadım ama sen izlemişsin, lilith in kanla ve insan eti ile beslendiği düşünülüyormuş.
herkese tatlı rüyalar
Kiralık Aşk
22-05-2016
gamzem, müslüman toplumlar kabul ederler mi diye bir soru sormuşsun. burası yeri değil ama bazı müslüman yazarlar, ademin ilk yaratılan insan olmadığını, ama bizim anladığımız manada insanın başlangıcı olduğunu söylerler. yani neandertal ve homo sapiens farkı gibi. kimbilir belki bu konu üzerinde de düşünenler olmuştur.
..