Kiralık Aşk
merhaba perilerim...
içimde öyle bir boşluk duygusu var ki... bulutların üzerinde gezinme vaadi verilmiş bir bölümü, uzay boşluğunda salınarak izledim. öyle amaçsız, öyle anlamsız. evet, yarım kalan, yaşanamayan ne varsa bir bir ve aheste aheste tamamlanıyor, eyvallah; ama ben neden eksk hissediyorum peki? ne bu eksk olan şey? duygu geçmiyor sevgili perilerim, samimiyet denen şey yok denecek kadar azalmış. bütün sorun bu sanırım. ya da büyük bir kısmı bu en azından... bir küçük vuslat meselesi... vuslat vuslat dedik, alın size vuslat dendi sanki. öyle bir oldu bittilik, öyle bir ben yaptım olduculuk, öyle bir çekelim de bitsin şu eziyetçilik, öyle bir çeneler kapansıncılık... daha da çoğaltılabilir bu izlenimler. ben bu kadarını kafi gördüm. çünkü bana bu kadarı bile reva görülmedi.
vuslat... vuslatlarımız... olmasaydı keşke dedirtecek bir vuslat. öyle ruhsuz, öyle donuk, öyle yapmacık, öyle bir öncekini bile mumla aratır seviyede jest ve mimikler, öyle bir samimiyetsizlik... hiç beğenmedim dostlar. belki siz beğenmişsinizdir, bilemem; fakat ben hiç mi hiç beğenmedim. haki gömlek giyilecek dendi, gidildi ama hakkı verilmedi. öyle mi olmalıydı o gömlek çıkarma anı? fark etmedi bile giydiğini. fark ettiyse bile bana geçmedi. belki de sorun bende(!)
ömer garibim ne kadar istekliydi gelip konuşmak için. nasıl özenerek ve defne'nin de çok istediği o gömleği giyerek gitmeyi planlanmıştı hazırlanırken... hele telefondaki haklı sitemleri... benim ailem yok zaten. bir sen varsın, bir tek sana ihtiyacım var, sen de yoksun deyişi. offf! içim acıdı yeminle. muhtemel aşk da artık sıradan bir şarkı oldu benim için. deniz seki'nin aşk şarkısı gibi... özel olan hiçbir şey bırakmadılar yeminle. hepsini mundar ettiler. görevini tamamladı mı şimdi o şarkı? bana sorarsanız hayır. üzücü... çok üzücü...
tamam, ailesi defne için çok önemli. ama bence bu konuda bir belirsizlik var. bence türkan teyze kiralık aşk olayını hala bilmiyor. o nedenle bu kadar tepkili ömer'e. yoksa ne diye o kadar haksızca konuşsun ki... çünkü adamın gitmek için çok da geçerli bir sebebi var. pamir'e olan sakil tavrı ise beni fazlasıyla irrite etti, onu da söyleyeyim. insanları iyi okuyorsunuz demişti ömer, hamam kavgası sonrasında ikna etmek üzere sinan'la birlikte geldiklerinde. ama okuyamıyormuş demek ki. bunca aymazlık başka türlü ifade edilemez zira.
serdar'ın beyne kan gitmeye başlamış çok şükür de, henüz pek randıman sağlanamıyor sanırım. iso ile ayşegül arasında başka bir mavra olduğunu sezdim çünkü, ama o ışık bi' yanamadı beyninde. nihan desen allahlık olmuş artık. eski cin nihan gitmiş, yeni ebleh nihan gelmiş. gelmiş ama hiç hoşgelmemiş. bunlar hep defne'nin gıybet seanslarına onu artık dahil etmiyor olmasından zannımca. gıybet sezen yerleri paslandıysa demek ki...
sıcak sıcak!
ekmek arası ve nihan'dan bize gönderme! ekmek arası: izleyiciye istediğini vermezsen kaçar. nihan: alternatif çok neticede. e ver o zaman acemi, ve o zaman! koriş-nöro zehirlenmesi yaşatma bize. seda-pamir zehirlenmesi de yaşatma. anlamsız bir hal aldı artık o garip üçgen. seda-sinan-pamir üçlüsünden bahsediyorum tabi ki de. o seda'nın saçma tavırları... seviyorum diyor, ama yok dedirtiyor. neden peki? çünkü sinan'la konuşursa lara hastalanır mazallah. çünkü grip mikrobu sinan'dan geçiyor lara'ya. aman diyeyim. peki sinan'la görünmediği zamanlarda ne yapıyor köksüz nilüfer çiçeğinin? tabi ki suratını beş karış asıp sinan'lan konuşmamasının en doğru karar olduğunu tekrarlıyor kendi içinde ve dışında. ama bu arada sinan ve lara birlikte puzzle yapmaya gidiyor. çünkü sinan'ın yakınlarında olması lara'ya zarar veriyor. hey allah'ım ya! daha da yazmak istemiyorum. pamir en iyisini yaptı bunu sinan'ın yanına getirmekle. gerçi onda bu potansiyel varken yine bir şey olmaz da neyse.
iso-ayşegül cephesi hala karışık. çözüleceği de yok bu gidişle. çözülse de benim merakım e heyecanım bitti o cephede. geçmiş olsun. bu kadar çetrefilli şeyleri hiç sevmem çünkü. fazla karmaşık geldi bana. hele bmnihan ve serdar'ın yanındayken yaptığı üstü kapalı metaforlar imalar... yanındakileri aptal yerine koymak gibi geldi bana. hoşlanmadım bundan. bu da irrite eden bir diğer mevzuat oldu beni. yaşadıkları kolay şeyler değil, biliyirum; ama bunun yolu bu değil. bir de nihan meselesi var bu minvalde olan. görüntülü konuşma esnasında defne telefonu ömer'e verince takındığı tavırlar, girdiği şekiller neydi ya öyle? bi' arka fona çiçeği alıp pizza vermeler, bi' beyninin suyu akmalar... evli ve çocuklu bir kadının yapacağı hareketler mi onlar? gerçi defne de niha6'ın kafa gitsin diye ömer'e verdi telefonu ve amacına da ulaştı ama yine de yanlış bir tutum. art niyet olmasa da yanlış bir tutum. hem ayşegül'e hem de nihan'ama benzer konuda eleştiri yaptığım için cinsiyetçiymişim gibi algılanabilirim ama asla ve kat'a yok öyle bir şey. zira ben aynı konu için zamanında serdar'a da çok kızmıştım iz ve sude e ilgili durumda. olmaz... olmamalı... yanlış... hatalı... bu hafta bizimla değılsın serdar.
iso bebek ve şirket sahneleri tümüyle çok güzeldi. aytekin'in defne'nin şirkete iso bebekle gelişini istifleme girişimine hem seda'nın hem de pamir'in verdiği tepki ❤ ben. kötüyü söylediğim gibi, iyiyi de söylemekten çekinmem, bilirsiniz. çok hoşuma gitti o sahne. hatta patron egosu olmayan seda'nın, defne'ye yardım etme amacıyla iso bebeğin altının değiştirmeye gönüllü oluşu da artık puandı. güzel ayrıntılar bunlar. anlayış ve hoşgörü temalı bu kısım çok hoşuma gitti. bir de ömer'e bebek ne yakıştı be! adam ne yapsa hangi fona geçse yakışıyor yahu, var mı böyle bir şey? resmen baba olmak için doğmuş. o nasıl tatlışlık ti öyle. iso bebek de maşallah nasıl da iyi anlaştı eniştesiyle. ya pamir'le? nasıl da şaşkın gözlerle bakıyordu çocuk pamir'e? pamir de bir o kadar şaşkın ve acemiydi. acemi'nin mesajı şu muydu acaba orada? pamir'den iyi baba olmaz, ama ömer'den olur. ben öyle algıladım en azından.
kına gecesi ve sonrasında yaşanan durum komedisi süperdi yalnız. katıla katıla güldüm o sahnelerde, yalan yok. hele defne'nin musluğun önündeki cebelleşmeleri ve o esnada telefonda konuşuyor olduğu ömer'e ''allah belamı verdi aşkım, gelemiyorum ben.''deyişi... kapattıktan sonra da ''bütün bunlar yalan söylediğim için mi oldu acaba?'' deyişi... şu sesini duyunca hırsız girdi sanıp korkması, hasta numarası yapışı... hepsi çok güzeldi. ama ömer'le olan yakınlaşma sahnelerinde bi' tutukluk vardı gibi sezdim ben. bakışlar güzeldi orada aslında ama işte bir şey ekskti. siz da hissetmişsinizdir sanırım aynı şeyleri...
neriman'ın passionis'e gelişinin sebebini çözemedim. necmi'nin öne sürdüğü nedeni demiyorum. onu biliyoruz. ben senaryodaki gidişata olan etkisi anlamındaki sebepten bahsediyorum. o da mı yansıma yoksa? ilk sezon neriman necmi'yi göndermişti şirkete, şimdi de necmi neriman'ı gönderdi. motivasyonum gezisi falan filan lafları edildi. kar tatili geliyor sanırım. hadi bakalım. ömer hiç memnun değil neriman'ın onun yakınında olmasından ama kıramıyor yine de. bu arada o kabuslar neriman'lan ilgili olabilir. o şirkete geldikten sonra da fenalaştı çünkü ömer.
bölümün en romantik kısmı ömer'in defne'nin hayalini gerçekleştirdiği kısım ve o esnada yaşananlardı. bayıldım o sahneye...
iso bebeğin kaybolması ve en mantıksız yerden çıkması... o ne komik sahneydi öyle. iso bebek kaydı gitti resmen koriş'in çenesi karşısında.
aslında genel olarak bakınca kötü bir bölüm değildi ama, bazı şeyler tam oturmamıştı işte. neyse. umutlar haftaya...
yay kadını