Kiralık Aşk
çiğdem
Bayan
edirne
8/10/1975 (50)
benimde söyleyeceklerim var 61. bölümle ilgili. sabrınıza sığınarak buraya bırakıyorum
bu hafta defne bahsetti güzel ve çirkin masalından. bilmeyeniniz yoktur ama kısaca anlatayım jeanne-marie le prince de beaumont’un yazdığı masalı.
sevgi dolu ve güzel bella ile bir perinin lanetiyle canavar görüntüsüne mahkum edilmiş beast’ın masalıdır bu. bella, servetini yitirmiş olan tüccar babasından yalnızca bir gül istediğinde bu isteğinin hayatını tümüyle değiştireceğini bilemezmiş. kendisine getirilmek üzere beast’ın şatosunun bahçesinden alınan gülün karşılığında babasının canını kurtarmak için canavar görünüşlü beast ile yaşamak zorunda kalmış.. bella, korka korka başladığı bu yeni hayatında fark etmeden canavar beast’ın kalbini çalarken beastta görüntüsünün aksine içinde taşıdığı güzelliklerle benliğini ele geçirmiş bella’nın. bir gün bella, ailesini görmeye gidipte şatoya döneceğine dair verdiği sözü tutamadığında beast yavaş yavaş kederinden ölmeye başlamış. ancak bella ondan ayrı kaldığı bu sürede onu ne kadar özlediğini fark etmiş. şatoya döndüğünde canavarın ölmek üzere olduğunu görüp çok üzülen bella ona sarılıp ağlamaya başlamış. güçlükle nefes alıp veren beast “artık dönmezsin diye düşündüm” demiş. göz yaşları içinde kalan bella “ama ben seni seviyorum canavar! seninle evlenmek istiyorum.” demiş. o esnada tuhaf bir şey olmuş ve beast birden bire yakışıklı bir prense dönüşmüş. bellanın cesareti ve gerçek aşkıyla bu lanetten kurtulmuş beast. çok geçmeden güzel ve canavar evlenmişler. dünyanın gelmiş geçmiş en mutlu prens ve prenses’i olmuşlar.
bizim bellamız defne de belki bir gül değil ama sadece doyasıya gülmek istemiş hayatta. iyilik dolu küçük dünyasında öyle büyük istekleri olmamış. mal, mülk, para gibi şeylerle işi olmazmış. defnenin canını kurtarması karşılığında kendi hayatını adayacağı bir babası yokmuş yanında. hatta babasının nerede olduğunu bir kenara bırakalım hayatta olup olmadığını bile bilmezmiş. ama güzel defnenin abisi serdar bencillik konusunda sınır nedir bilmediğinden düşüncesizce hareketlerinin en alasını yapıp günün birinde 200 bin lira borçlanmış ve parayı bulup serdarın canını kurtarmakta güzel ve vefalı defneye düşmüş…
peki ya ömer… bir perinin lanetiyle canavar görüntüsüne bürünen beast gibi bir olay gelmemiş elbette başına. ancak sevdiklerini kaybettikten sonra kat kat duvarlarla örülü buzdan şatosuna hapsetmiş kendini. yalan en nefret ettiği şeymiş ve yalan söyleyenleri hayatından birer birer çıkarmış. hırpalanmamak için duygularını gizleyerek, saklayarak yaşamaya başlamış kendi krallığında.
bu kralın bir dedesi varmış yıllardır görüşmediği, ailesinde yaşanan acılardan onu sorumlu tuttuğu. ve dede buyurmuş “tez vakitte evlensin, mürüvvetini görmek istiyorum”.. etkisiz eleman olan oğlu necmi ve yaşadığı çevrede dedenin servetiyle nüfuslu hale gelmiş olan gelin, kötü kraliçe neriman.. aslında ömer’i kendi evladı gibi severmiş neriman ama para daha önemliymiş onun için. evlenmeye niyeti olmayan ömerin hayatına birini sokmalı diye planlar yapmaya başlamış etkisiz eleman olan amca necmiyle.
kötü kraliçe neriman, bir mucize ancak abimi kurtarır diye içi yanarak dolaşan defneye rastlamış. derhal oyunu kurmuş. oyun şöyleymiş: ömeri kendine aşık edeceksin, evleneceksin ama düğünden sonra ortadan kaybolacaksın. güzel defne korkmuş, hayır, olmaz demiş. benim yapabileceğim bir şey değil demiş. ama.. abisi.. canı..ya ona birşey yaparlarsa? diye düşünmüş. terk edilmişliği iliklerine kadar hissettiğinden abisini de kaybetmeyi göze alamamış, kurtarmak için kabul etmiş teklifi. kendi halinde, kalbi sevgi ve iyilikle dolu bir genç kızken bilmediği bir dünyanın kapısı aralanmış defneye. nerimanın anlattıklarına gore kral “aşırı disiplinli, kuralcı, sert” biriyimiş. aslında o da yeğeni kralı yeterince tanımıyormuş.
güneş gibi kızıl saçlarıyla kralın kırmızı kapılı şatosundan içeri girmiş güzel defne. sonra kötü kraliçe nerimanın kendisine bahsettiği kralın o özelliklerinde korkulacak bir şey olmadığını görmüş. asıl mesele başkaymış. mesela gülüşünden, bu gülüşe vurulduktan sonra bir daha kendine gelemeyeceğinden bahsetmemiş kıza. güzel defne, kralın gülüşüne düşmüş önce.. hapsolmuş gözlerine sonra… aşık olmuş hem de nasıl. uçuyor gibiymiş güzel defne.
hiç bir zaman belli etmezmiş duygularını kral, öngörülemezmiş, kestirilemezmiş.. yalnızca defne onun gözlerine baktıkça yüreğini görebiliyormuş kralın. hırpalanmaktan korktuğu için sakındıklarının ardında kırılgan ruhu, çocuk kalbi varmış yalnızca güzele gösterdiği. çünkü o da düşmüş gülüşüne güzelin, gözlerine hapsolmuş. kral güzel defneyi hep izlermiş, ne zaman kızar, ne zaman sevinir, anlarmış. hep en doğru yerde ihtiyacı olduğunda üzerine titreyerek, sarıp sarmalayarak yanında olurmuş. güzel, kralın kalbinin hep ondan taraf olduğunu hissedermiş. hiç konuşmasalarda anlayabilirlermiş birbirlerini. hatta kral kalbini almış güzelin avuçlarının içine koymuş sonunda.
ama kötü kraliçe hep hatırlatırmış güzele borcu, yapması gerekeni, parasızlığını. çünkü onun için herşey paraymış. başkası üzülürmüş, kırılırmış, yıkılırmış zerre kadar umursamazmış. kendince yaptıklarının doğru olduğuna inanırmış. aslında mutsuz ve yalnızmış.
defneyle karşılaşıncaya kadar aşkın hayatına girmesine izin vermeyen kral kapıldığı rüzgarla savrulurken terk edilmiş birden bire anlayamamış sadece çakılmış yere öylece en sertinden. sonrası güzelin sebepsiz kaçışları, cevapsız hareketleri yüzünden koskoca bir güvenmiyorum sana olmuş. bu defa güzel de fena çakılmış.
kaç sefer ayrılmışlar, yıkıp dökmüşler birbirlerini. nefessiz kalmışlar. ama onlar bu aşkta ayrılıklarında sevdaya dahil olduğunu en derin, en acı, en tutkulu haliyle anlamışlar. öyle savrulmuşlar ki birinin diğerini göremediği her an, dokunamadığı her an özlemekten kuru bir yaprağa dönmüşler. ancak kalpleri aynı yerde, ait olduğu yerde atıyormuş. kralın ki güzelde, güzelin ki kralda.. ötesi yokmuş.. olmazmış… uzun uzun ayrılığı solumuşlar ve aldıkları her nefeste bu ayrılık ciğerlerine batmış. ikisi de bir şekilde ayağa kalkmış. ne yaşanırsa yaşansın asla kaybetmemişler aşklarının ahengini.
işte bu yüzden hiç vazgeçmemişler ne aşktan ne birbirlerinden…
dede yaşanan ayrılık ve acıdan kendilerini sorumlu tutup kendi servetini güzele bırakmaya karar vermiş. fakat kötü kraliçe neriman bunu öğrenir de eli kolu bağlı otururmuymuş. hayır tabi ki. kendi yeğenini sokmuş oyuna. yeğeni kont pamir, para için değil sırf eğlencesine girdiği bu oyunda yavaş yavaş güzele aşık olmaya başlamış. bu arada kendisi aşkta ve savaşta her şeyin mübah olduğuna inanan, “gerektiğinde eller kirletilmelidir” diyen biriymiş.
kral öğrenmiş oyunu. kendisinden saklandığında nasıl perişan olduğunu bildiğinden öğrendiği bu gerçeği güzele söylemeye çalışmış. ama bakmış yeğen kont kirli oynuyor ve güzel zarar görüyor bundan, olayı anlatmayı kont pamir’e bırakma yüce gönüllüğünü göstermiş. defne neye karar verirse versin yanında olacakmış zaten.
kont pamir ben de mağdurum diyerek anlatmış oyunu. nerimanın kapısında almış soluğu defne.. saymış, dökmüş, kızmış ama yok bir nebze olsun pişmanlık görmemiş. ardından dedeye gitmiş istemem servet demiş .. orada öğrenmiş servetin asıl sahibi kralında bu serveti istemediğini. işte benim kralım diye düşünmüş. şaşırtmamışlar birbirlerini. parayla pulla işleri yokmuş çünkü. tıpkı daha önce dedesiyle güzeli konuşan kralın işte benim defnem tepkisinin aynısını vermiş, gizleyemediği tebessümüyle. “para herkese lazım olur” lafının ne kadar kırıcı olduğunu çarpıvermiş dedenin yüzüne. yetinmemiş bununla güzel… kötü kraliçenin yeni kurduğu oyunu da dedeye bir çırpıda saymış ve çıkmış huzurundan. sonrası yine parası ve mülküyle hükmetmeye alışmış dedenin yapacağı hareketmiş., tüm varlıklarına el koymuş ve evinden kovmuş oğluyla gelinini.
bu haberi alan kral “güç sahibi olanın başkasını ezmeye hakkı yoktur, yapma, doğru değil” demiş dedesine. “onlar parayla insanları satın almaya çalıştı” diye cevap verecek olmuş dedesi, “senin yaptığın da öyle değil mi” diyerek onlar gibi bakmadığını göstermiş hayata.
bu aşkı başlatan oyunun teklif edildiği bankta konuşmaya başlamış güzel defne ve kral ömer. defne anlamış kralı.. ne yaşadığını, ne hissettiğini.. evet kendisi için kurulan oyun onların yaşadıklarıyla aynı değilmiş, olamazmışda zaten ama yine de kendini kandırılmış, zekasıyla alay edilmiş, kırılmış hissetmiş. ne olursa olsun başka meseleler, başka kişiler olmadan, hiç bir şey onları kandırmadan konuşmaya söz vermişler. aşkla ve sonsuz güvenle, ellerini tutmaktan hiç vazgeçmeden.
aşklarını yalansız dolansız, kaçmadan, doyasıya yaşamak için hala engeller varmış önlerinde. güzelin ailesi ve en yakın dostu bu aşkı istemezlermiş. kral ömer ve filozof ruhlu dost iso sonunda dertleşip çözmüşler aralarındaki meseleyi. mesele defneymiş. ikisi de onun mutlu olmasını istiyormuş madem anlaşmayıp da ne yapacaklarmış.
hem neriman’a hem de dedeye ders veren ömer ve defne onları affetmemişler gerçekte. sadece uzak durun, gölge etmeyin demişler. onlara ayıracak “an” kadar bile vakitleri yokmuş. yani “af” yok. zor da zaten!
defne ve ömer! birbirlerini çok bekletmişler ve artık hesap verme vaktiymiş. hep birbirlerinin tarafında olup aşkın rüzgarına kendilerini bırakmaya hazırlarmış. yalan, oyun, sır olmadan rüzgar onları nereye savurursa savursun hep elele olacaklarmış. artık gözleri, dudakları, kalpleri, tenleri doyasıya bu aşkı yaşasın diye çabalayacaklarmış. çünkü buna değermiş.
notlar:
sinan: seninde kapını çalıoyr aşk. daha çok yol alacaksın öyle kolay değil bilesin. rüzgar çanıyla ne diye aklımızı dimağımızı kirletiyorsun a dostum. aklın bir taraftan vuslata kayarken diğer yandan çoluk çocuk diyor. haa ömer de benzer şeyler diyor duymadık sanmayın. haydi hayırlısı..
iso; kollarını açıpta “gel” dediğinde doldu gözlerim sanki ben barıştım can dostumla. kendi ellerinle ve gönül rahatlığıyla teslim ettin güzeli krala.. daha doğrusu aşkın kollarına. hayat sana sevdiklerine doğru yolu gösterebilme yeteneği vererek cömert davranmış ama sevdanı akışına bırakarak yaşayabilme konusundan cömert davranmamış. dilerim günü geldiğinde dostun için açılan bu kollar sevdiğin kadın içinde açılsın. kalbin yeniden çarpması güzeldir unutma.
koray; meğer nerimana manevi borcun varmış . seni koray sargın yapan basamakları çıkarken kendi çevresine tanıtarak tutmuş elinde. sen de evini açabileceğini söyledin ya ona. vefalısın ne diyeyim.
ayşegül; ne yaşanıyor o evinde.. nasıl mutsuzsun ki nihanın serdarla konuşmasına, gülüşmesine gıptayla bakıyorsun. sevmek senin de hakkın elbette. hem karşılaşmaktan korkup hemde gözlerin bir kez daha görür mü onu acaba diyerek yollara hasretle bakman benim gözümden kaçmıyor. gönlümde bir yara açıyorsun. senin yaraların nasıl iyileşecekse bende açtığın bu yarada ancak sen iyileşince iyileşecek güzel ayşegül.
pamir; uğraşıyorsun! mağduru oynuyorsun! ama yemezler… bas git!. hatta o ilgini çeken kızıl saçlı güzel kız varya beraber katıldığınız o toplantıda sen kendini övmelere doyamazken o başka yerdeydi. nerde mi? hala soruyorsun komik çocuk. kralın yanındaydı elbette. tamam bedeni yanında, toplantıdaydı ama aklı, kalbi başka diyarlardaydı. sana elektrik kesk yani hatta şöyle söylemek daha doğru olur elektriği geçtim hat yok canım!
derya; cidden o ilaçlar zaten açılmakta zorlanan zekanı iyice pelte kıvamına getirdi değil mi.. yinede hastalanmana sevinmedim desem yalan olur. yok yanlış anlama sen acı çektin diye sevinmiyorum bilakis bu hastalığın sayesinde defne ve ömer ne kadar uyumlu olduklarını ve birbirlerini beslediklerini bir kez daha gördüler.. ondan yani.. öpüyorum seni..
seda; tutkuyla bıraktın kendini aşka ve aşık olmaya başladığın adama. hızlı gibi görünüyor ama sen gönlünü de dinle arasıra. hep akıl hep akıl olmaz.
necmi ve hulusi; yaşadıklarınızdan öğrendiğiniz bir şeyler olmuştur artık umarım. destek olacaksanız olun artık. yok eğer biz hala yaptıklarımızın sonunu hesaplamadan harekete devam edeceğiz diyorsanız görüşmeyelim uzunca bir süre..
türkan; bırak allah aşkına şu pamir’i sevmeyi.. sen görmüş geçirmiş biri olarak o kibarlığın altında sahtelik olabileceğini öngöremiyor musun artık… ne oldu senin güzel özlü sözlerine.. geri dönsün o sözler,n, o hallerin..
son olarak oyunculuğunuzu ayakta alkışladığımı söylemeden geçmek olmaz salih bademci ve kerem fırtına.