Kiralık Aşk
Nune
Bayan
Istanbul
25/1/1967 (58)
mutlu son 1. bölüm
benim gibi sabırsız insanlara armağan ediyorum
ömer istanbul havalimanına inmiş. sakalları uzamış, üstünde spor kıyafetler, o büst gibi duruşundan eser kalmamış. sevdiği insanlarla aynı şehirdedir şuan. birden özleminin birkaç kat arttığını hissetti. defne’yle, sinan’ la aynı havayı soluyor şimdi.
dışarıya çıkıp arabaya doğru yürüdü.
şükrü: ömer bey hoş geldiniz, sizi çok özledim, yeriniz hep boştu.
ömer: hoş bulduk şükrü, ben de gerçekten çok özledim seni, ülkemi, şehrimi…
şükrü: nereye gidiyoruz
ömer: şöyle bir boğaz gezisi yapalım. sarıyer taraflara doğru yürü istersen.
o sırada passionis’te sinan ve defne toplantıdalar
defne: sinan ben paris’teki evi ayarladım, gidince kontratı imzalayıp bir süreliğine orda kalırız
sinan: ömer’in geleceğinden o kadar eminsen yanı
defne: yazmış sana işte haftaya gelmeye çalışacağım
sinan: hayret, bunca sene yazdım, hiçbir e-mailime cevap vermemişti, şu son yazdığım e-maile cevap vermesi ilginçti
defne: niye şaşırıyorsun, yazmıştın işte benim ayrılmak istediğimi o yüzden yazdı. o da onu bekliyordu. biliyorsun o.. centilmendir, ben ayrılmak istemedikçe o çık demezdi
sinan: evet, haklısın galiba
defne: biliyorsun, passionis’i yüz üstü bırakmamak için kaldım burda, sonuçta bu kadar emek verimisiniz, bizim özel hayatımız yüzünden bu kadar insan ekmeğinden olmasın değil mi
sinan: sağol defne, gerçekten sen olmasaydın bu şirket çoktan batmıştı
defne: aradan 4 sene geçti, vakti gelmiştir. ben de kendi hayatıma bakmam lazım. gideceğiz biz fransa’ya, ama yeni işim milano’da. beyefendiyle karşılaşmamak için italya’da yaşamak istemedim
sinan: nasıl olacak o iş milano’da yaşam paris’te
defne: senyör belluçi kendisi gelip gidecek, bilgisayardan görüntülü toplantılarımız olacak. işte böyle..
sinan: kendi işini kuracaksın ha? hadi hayırlısı. ha defne, akşamki kokteyle gitmemiz lazım, biliyorsun hafta içi bir sürü bağlantı kurdum seninle görüşmek istiyorlar.
defne: tabi gidelim. ben erken çıkar hazırlanırım.
sinan: ben alırım seni o zaman evden, birlikte gidelim yine sana askıntı yapmasınlar yamyamlar.
defne: yeni defne’yi kolay mı askıntı yapmak. korkarlar benden. karlar kraliçe diyorlar arkamdan.
sinan: ömer buzlar kralıydı sen de karlar kraliçe mi oldun şimdi.
ikisi de kahkaha atıp gülmeyi başladılar.
ömer o sırada sarıyer sahilinde inmiş arabadan ve dolu dolu boğaz havasını içine çekiyormuş. yosun kokulu, balık kokulu özlemini gidermeye çalışıyordu. ama nefesi kesilircesine daha büyük bir özlem çöküyordu üstünde. 4 sene boyunca italya’da bir adaya çekilip hayatını sürdürmüş. unutmak istemiş ama her seferine sevgisi ve çaresiz aşkı daha da depreşmiş içinde.
şükrü: ömer bey, gidelim mi?
ömer : biraz daha kalalım şükrü
ömer e-maillere hiç bakmamış. en son milano’ya geldiğinde geçti bilgisayar başına ve sinan’dan gelen son mektubunu açmış. e-mailinde defne’nin şirketten ayrılmak istediğini yazmış ve ömer’in gelip ya işlerin başına durmasına ya da başka birini hisselerinin devretmesine rica etmiş. defne’ye genel vekalet bırakıp gitmişti.
şükrü: ömer bey biliyorsunuz bu saate işteler, burdan geçmezler
ömer: kim şükrü?
sükrü: hiiiç hiç ömer bey- diyerek arabaya döndü.
ömer çimlerde oynan çocukları seyrediyor.
bir tanesi kızıl saçlı bir kız, üç yaşlarda, çok haraketli ve neşeli halleriyle ömer’in dikkatine çekmiştir.
bir ağaçtan öbür ağaca tırmanmaya çalışıyordur. kızıl ve kıvırcık saçları varmış, dizleri yırtık bir tulum kot pantolon giymiştir, pantolonun bir askısı omuzundan kaymış ve çok komik görünüyordur.
erkek çocuklarla şaka dövüş oynuyordur. ömer istemeden gülmeye başladı ona. birden bire kocaman bir köpek çocuklarla oynamak istedi herhalde onlara doğru koşmaya başladı. kızıl çocuk korktu ve ömer’e doğru koşarak gelip ömer’in kucağına zıpladı.
ömer: ay korkma korkma, gitti o; çocuğu sarılarak ömer sakinleştirmeye çalıştı- adın ne bakalım güzel kızıl kedicik?
emi: emi benim adım, sen… sen .. yoksa babam mısın?
ömer (gülümseyerek) : çok isterdim baban olmayı.. ve kendi kendine- aptallık edip gitmeseydim senin gibi bir kızım olabilirdi şimdi. senin baban yok mu?
emi: vay tabi vay, hem de çok yakişikli bir babam vay, sana benziyo
ömer: hadi koş oyna bakalım, bir daha gelmez köpek.
kız ömer’in yanağı öpüp kucağından indi ve arkadaşlara doğru yürümeye başladı ama arkaya sık sık dönüp ömer’e gülücükler dağıtıyordu en son da el sağlayıp koştu.
ömer arabaya doğru giderken son defa dönüp baktı kıza.
ömer: aaa, bu esra değil mi? ne işin var bu kızla. beni görmesin. zaten iki günlüğüne geldim hiç gerek yok.
esra: emi ne yapıyorsun, dondurma almaya gittim geldim yoksun.
emi: esyacik, köpek kovaladı, kaçtim.
esra: toz toprak içindesin, ne yapacağım ben seni, hadi eve gidelim, annen görmesin seni böyle, sonra azarı ben işitiyorum. dilin pabuç kadar ama şu r hafları bi söyleyemedin gitti
ömer: ya serdarların çocuğu mu bu? onların erkek çocuğu olacaktı. demek doktor yanılmış, kızları olmuş. ne kadar da halasına benziyor. ben de kanım niye çekti diyordum.
şükrü: ömer bey bir şey mi oldu. heyecanlısınız
ömer: yo.. yo, eve gidelim. benim evde birileri kalıyor mu şükrü.
şükrü: hayır ömer bey, defne kendi mahallesinde başka bir ev almış orada oturuyor. ama bu evi de ayda bir gelirler, kontrol eder defne. çiçeklere bakar işte. ama yeni gelmişti geçen hafta yani bugünlerde gelemez.
ömer: o zaman eve yürü ve geldiğimi kimseye söyleme
şükrü: tamam ömer bey, defne’ye de işim var diye çıktım. şirkete dönmem gerekiyor. ben onları hiç yalınız bırakmadım, ne kadar ayrı olsanız bile, defne’yi severim biliyorsunuz ve o hala sizin karınız.
ömer: onları derken.. hadi neyse şükrü git sen, ben zaten yatıp dinleneceğim.
ömer evine girer, her şey aynı yerde duruyor. sadece bir köşede bir iki oyuncak var, bir top bir de oyuncak yay ve oklar varmış.
ömer: acaba yeğenini buraya mı getiriyormuş defne? herhalde..