Kiralık Aşk
deniz
evliliğimin 3 yılıydı yanılmıyorsam ilk antalyaya gidişim abim uzun yıllar antalyada kamu görevlisi idi telefon geldi abiden özledim gel dedi gittik haziran ayı çok sıcak değil bende eski tarihi yapılara merak var eşte aynı ama sıralama farklı ona göre önce deniz benimki tersi denize giderken farketti çantaya kitap koyduğumu sen denize girmeyecekmisin dedi bende bir ara girerim dedim bu ilkem oldu hep bir ara girdim yüzmeye merak ve yetenek yok abinin yoğun çabasıyla bir karış suda boğulmayacak kadar öğrendim oda bursa sahillerinde antalya farklı konyaaltı plajında dikkat etmeyince rahmeti rahmana kavuşup mısır sahillerine vurmaktan eşimin sihirli parmakları sayesinde kurtuldum ondan sonra sığ sularda yüzmenin güvenli olduğunu anladım eşin dostun gülmelerine rağmen konyaaltına gidiyoruz çadır kuruluyor abinin yanarsınız uyarısı doğrutusunda ben tişörtü çıkarmıyorum eş ve oğlum suya ben kıtaba dalıyorum çok dalmışım bir el elde kurabiye kitapla gözümün arasına girdi elin sahibi alman turist kadın kurbiyeyi aldım yerken bizimkiler sudan çıkıp geldi çocuk 2 yasında kurabiyeler onlarada geldi eş tedirgin yesem mi diye sordu anladım merak etme kurabiye pastaneden ye dedim burda pişirecek hali yok ya arkadaş olduk almanla tuhaf bir arkadaşlık onda ingilizce yok bende almanca işaret dili konuşuyoruz bizden börek ondan açma her gün bizi görünce yanımızda oğlumla ne konuştuğunu hiç anlamadım biz eşle denize giderken ona emanet ediyoruz denizin içindeyken ara sıra bakıyoruz konuşup anlaşıyorlar hanıma dedim ki ikiside türkçe özürlü ondan anlaşıyorlar
sonraki senelerdede ara ara gel deniyor gidiyoruz abiden sonunda fırça geldi gel demesem gelmessin nıye huy diyelim çağırmadan gitmem bilir artık dört kişiyiz kızda var oğlan yüzmeyi ilerletti bende umut yok gibi plajlar renklidir insan vardır her çeşidinden o sene ilk gittiğimiz gün yanımıza gelen aile tavla çıkardı lise çağında genç kızla baba oynuyorlar ben seyirciyim parmak hesabı oynayanlardanım kız fena oynuyor baba perişan bazen zar iyi kızı yeniyor anladım baba kızın gönlü olsun diye oynuyor izin istedim bana tavlayı öğretebilir mi diye baba iyi biri olur dedi izin çıktı kız bıkmadan öğretiyor bende bir şans yeniyorum bazen nerelisiniz dedim denizli
peki isim deniz kafiyeli deyince ailece güldüler arkadaş olduk denizden kalan zamanı yine denizle geçiriyorum güzel bir yüz narin bir beden inanılmaz bir kalbi vardı denizin bıkmadan yanlışları göstermesi bir konu anlatırken utangaç tavrı tamda olması gereken türk kızıydı sonunda anladım ben onu şansa yenmiyorum o bilerek üzülmeyeyim diye yeniliyor dolmalar sarmalar hazırlanıp hamama hazırlık yapar gibi giderdik denize eşim ne var o da su buda su demişti hamam benzetmeme günler su gibi aktı sonraki seneye sözleştik aynı yerde ama olmadı izinler uymadı bana not bırakmıştı büfeye tamer abi gelirse verin diye verdiler tekrar geleceği tarihi yazmıştı notta bizim döneceğimiz tarihten bir gün sonrası olmadı bende not bıraktım seneye diye seneye oldu kavuştuk ikimizde mutluyduk deniz ve deniz daha ne isterimki tavlada yenemesemde artık zorluyordum ilerleme var yani uyardığım için yenilmiyorda arkadaşlar şaşmıştı kimden öğrendin genç bir kızdan takılırlardı o kız tavlasıdır diye oysa o kız onlarıda perişan ederdi sakin gülümseyen yüzüyle mars olduklarını bile anlamazlardı arasıra kitaplardan konuştuk tavsiyeleri not aldı resim çekildi evde önümüzde tavla resmimiz var denizle günler su gibi geçti buluşmak üzere ayrıldık deniz artık üniversiteliydi ama bir daha görüşemedik denizle sadece notlarımız ulaştı birbirimize görüşelim notları birde büfeciye tamer abi olmadan tatsız buralar ne zaman gelir demesi aynı duygular bendede vardı sanki çıkıp gelecek hadi oynayalım mı diyecek gülümseyerek
benim yenerim ama dememe yen bakalım diyecek
onca yıl gittik ilçeleri dahi gezdik düşünüyorumda ne kaldı aklında unutamadığın anı deseler deniz var birde deniz vardı derim
deniz,,,e
tamer