Kiralık Aşk - canım ka perilerim, defne’nin dediği gibi “araya hayat

Kiralık Aşk Kiralık Aşk
MDK
Bayan
istanbul / Türkiye
27/5/1979 (46)
canım ka perilerim,

defne’nin dediği gibi “araya hayat girdi” resmen… 2 haftadır hiç bir şey yazamıyorum. çok istiyorum ama bir türlü yazamadım. henüz 2,5 yaşında olsa da kızımı bir okula yazdırmaya uğraşıyoruz. başvuru formu, toplantısı lobisi vs. derken bizde heyecan dorukta. çok istiyoruz okula girmesini dün de ona niyet dileklerimi diledim… bakalım hayırlısı ile olur inşallah. bu arada iş güç derken sadece okuyabildim sizleri… ama merak etmeyin takipdeyim.


aysunnn ben de seni  gamzem senin güzel gönlün de sağlık cnm benim. gülgün’üm saol bi tanem. mavim, mavim bende yerin ayrı bilmiyorum hissettirebiliyormuyum. evet bu alıntı uykusuzluk kitabından. aşağıda bizimkilere uygun bir başka bölüm daha paylaşıyorum yine aynı kitaptan. sessiz takipçi geç kaldım devamı için (aslında devamı değil de başka bir bölümü kitabın) işten dolayı kusura bakma… kara kedi masalın süper ama bir önceki senaryonun tadı damağımda kalmadı da değil… gelir mi devamı? hasreeet… tuvalet iyiymiş. bazen ömer’in bu ses tonunda ben de yanlış anlıyorum 50 kez tekrar dinliyorum.

hepinizi çok severek okuyorum. paylaşımlarınız için teşekkürler.

>>> önemli soru:???

istanbul perileri yarın buluşuyor muyuz? benim mesajlarım silinmiş, ama yer ve saat mesajdaki şekilde mi hala???

>>> bugün için paylaşmak istedim…
delikanlım!
iyi bak yıldızlara. onları belki bir daha göremezsin.
belki bir daha yıldızların ışığında kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin…
delikanlım!
senin kafanın içi yıldızlı karanlıklar kadar güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
yıldızlar ve senin kafan kâinatın en mükemmel şeyidir.
delikanlım!
sen ki, ya bir köşebaşında kan sızarak başından gebereceksin.
ya da bir darağacında can vereceksin.
iyi bak yıldızlara onları göremezsin belki bir daha
delikanlım!
belki beni anladın. belki anlamadın.
kesiyorum sözümü.» (nazım hikmet)

>>>henry miller - uykusuzluk kitabından bir başka bölüm:
“aşk, gerçek aşk tamamen teslim olmayı gerektirir mi? hep sorulan bir soru bu. az da olsa bir karşılık beklemek insana yaraşır bir eylem değil mi? insan ille insanüstü bir yaratık ya da bir tanrı mı olmalı? vermenin sınırı var mıdır? insanın kanaması sonsuza dek sürer mi? kimileri önceden tasarlanmış bir ilişki planı öneriyor, bir oyunmuş gibi söz ediyor bundan. elini açık etme! ağırdan al! geri adım at! numara yaparken de numara yap! yüreğin kan ağlasa bile içinden gelen duygulara asla ihanet etme. her zaman, hiçbir şeye aldırmıyormuş gibi davran. işte aşk acısı çekenlere verilen öğütler.
ancak hesse’nin dediği gibi, “aşk kesinliğe varmak uğruna kendi yolunu bulma gücüne sahip olmalıdır. o zaman salt çekim kaynağı olmaktan çıkıp çekicileşmeye başlar.”

ya sonra-
sonra tanrı yardımcımız olsun, çünkü çekim alanımıza kapılan her kimse bize hiç de uygun düşmeyebilir. ve özlemini çektiklerimiz artık istenmeyen şeyler kılığında çıkabilir karşımıza. ister biz çekim alanı yaratalım ister karşımızdaki, sonuçta önemli olan yalnızca odur. “bakari”dir yani, biricik olan. aydınlanmadan daha önemli olan eksk kalmış öteki yarıdır. buda’lar ve isa’lar tüm doğmuş insanlardır. onlar, aşkı aramadıkları gibi vermezler de. çünkü aşkın ta kendisidir onlar. ama tekrar tekrar doğan bizler aşkın anlamını arayıp bulmak, çiçeğin güzelliği yaşaması gibi aşkı yaşamayı öğrenmek zorundayız.
aşka inanabilsen, onun gereklerini yerine getirebilsen mükemmel olur. yalnızca bir ahmak, katıksız bir aptal becerebilir bunu. bir tek o özgürdür derinliklere inmeye ve göklerde fink atmaya. masumiyeti, korumaya alır onu. kendisi korunma isteğinde bulunmaz.” ...


…………. şeytan, eğer onu iyi tanıyorsam, "içgüdülerinize inanmayın, sezgilerinizden sakının!” diyendir. o, bizim insan kalmamızı ister; fazlasıyla insan. eğer bir düşüşe sürükleniyorsan, devam etmeye zorlar. seni tepeden aşağı yuvarlamaz; sadece uçurumun kıyısına itekler ve orda onun insafına kalırsın onu iyi tanırım çünkü sık karşılaştık. ipin üstünde yürürken seni izlemeye bayılır. ayağını dolaştırır ama düşmene izin vermez. sözüne ettiğim onun içindeki şeytanlık elbette. ve, tanrım yardım et, onu bu denli çekici kılan da buydu. ruhu benim için melek gibiydi; kişiliği ise, en azından gösterdiği kadarıyla şeytani. kendime sık sık onun nelerden oluştuğunu sordum. ve her gün farklı yanıtladım bunu. irkla, çevreyle, kalıtımla, savaşla, yoksullukla, vitamin ekskliğiyle, sevgi ekskliğiyle, akla gelebilecek herhangi bir şeyle ya da her şeyle açıkladım onu. ama hiç biri yeterli olmadı. o sanki bir “insolite'ti (olağandışı)”. peki ben onu neden bir kelebek gibi iğnenin ucuna takmak zordaydım? kendisi olması yeterli değil miydi? hayır! hayır yeterli değildi. daha fazla, ya da daha az bir şey olmalıydı. elle tutulur, anlaşılabilir bir şey olmalıydı. ve bu ne kadar aptalca geliyor: benim dışımda herkes onun éne mal olduğunu “ biliyor gibiydi. benim içinse bir bilinmeyendi. kendimi iyi tanıdığımdan bunun da kadınlarla aramdaki alışılmış durum olduğuna inanmaya çalıştım. ulaşılmaz olanı nasılda severim! o, bölünmeyen sayılar gibiydi. karekökü de yoktu. yine de, söylediğim gibi, başkaları onu okuyabiliyordu. aslında, aslında bana anlatmaya çalışıyorlardı. boşuna! hep açıklayamadığım bir artan kalıyordu…”

... " günün birinde biri yüreğini sonuna kadar açma, gerçekten kendine ait olan deneyimleri, kendi gerçeğini ortaya koyma cesaretini gösterebilse dünyanın parçalanacağını ve hiçbir tanrının bu parçaları, atomları, dünyayı oluşturan ölümsüz elementleri birleştiremeyeceğini düşünüyorum. "

sevgiyle & aşkla

Oy Ver

5.6
Berbat Sıkıcı Ehh işte Güzel Harika
Ehh işte

Yorum Yaz

Yorumlar

Yorum Yaz

:: Test ::
:: Yarışma ::
:: Anket ::
:: Günlük Diziler ::
:: Dizi Rehberi ::

reklam veriletişim • © 2025 YazarOkur Dizi.