Kiralık Aşk
kiralik aşk defne’nin yolu bölüm 24
***küçük ve ıssız kulubemizde aynen 23. bölümün bittiği yerden başlar sahnemiz (sknn: ya seyirciyi çok böyle alıştırmasak mı?)
ömer (sırıtır): şeyyy, galiba seni biraz kaçırmış olabilirim defne!
defne (hızla doğrulur): ne yaptın, ne yaptın? kaçırdın mı? biraz mı kaçırdın?
ömer: evet, biraz kaçırdım.
defne: ne demek biraz kaçırdım? nasıl kaçırdın, niye kaçırdın? allah’ım ben şimdi aklımı komple kaçırıcam. ömer, sen ne yaptığını sanıyorsun?
ömer:ne yapsaydım defne? yüzüme bile bakmadın, konuşmak istemedin, görüşmek istemedin. bana başka çare mi bıraktın? üstelik o adamla birlikte…
defne: kes ömer! bu mu yani, bulduğun çözüm gerçekten bu mu? konuşmadım diye beni kaçırdın demek. senin benimle konuşmadığın zamanları düşünüyorum da… neden benim aklıma hiç gelmediyse bu çözüm, hah!
ömer: şey, senin beni omzuna atman biraz zor olabilirdi tabi.
defne: bak ya! hala bana şaklabanlık yapıyo. (ayağa kalkıp dolanmaya başlar)
tamam kızım defne, sakin ol. adamın kafasına odun indirmek iyi bir fikir olmayabilir. bu boyda mezar nasıl kazıcan? bir de bunun yüzünden hapse giricen sonra. sadece yaralamakla yetin, buna yönelik bir çözüm bul (dolanırken etrafa bakınmaktadır)
ömer: defneee!
defne: kapa çeneni ömer, düşünüyorum!
ömer: beni nasıl yaralayacağını mı?
defne: evet, kalın kafanı kıramayacağıma göre başka bir yol olmalı
ömer: tamam, istersen karnıma yumruk atabilirsin (eliyle baklavalarını işaret eder)
defne (durur, ömer’e bir bakış atar, çıplak olduğunu yeniden fark eder, kafasını çevirir) : saçmalama. hem sen şu üstünü giyinmeyi düşünmüyor musun artık?
ömer: yooo..niye ki, rahatsız mı oldun?
defne: ne rahatsız olucam be. bu da kendini bulunmaz hint kumaşı sanıyor. yeni iyileştin, üşütüp bi daha hastalanıp başıma kalma diye söylüyorum. bir kaşık su bile vermem bak.
ömer: üşütmem, üşütmem merak etme sen. hatta yanıyorum bile. aslında, şu pantalonu da çıkarsam iyi olur. doğayla bütünleşmeye karar verdim. sana da tavsiye ederim (elini düğmesine götürür)
defne: ömeer!. çek elini ordan!
ömer: nerden?
defne: çıldırtmaya mı çalışıyorsun sen beni? kes artık! tamam, üstünü giymezsen giyme. altın dursun bari. offf! hakkkaten bi sıcak mı oldu burası?
ömer: istersen soyunabilirsin, ben rahatsız olmam.
defne: oldu canım, gözlerim doldu. şimdi soyunup üzerine atlarım. tövbe yarabbim
ömer: olur, o da olur.
defne: ömer, bak sakinleşip seninle konuşmaya çalışıyorum. hiç yardımcı olmuyorsun.
ömer: defne…bence biz bu konuşma işine biraz fazla önem veriyoruz. neden bu aşamayı atlayıp ikinci aşamaya geçmiyoruz hemen?
defne: öyle mi canım? neymiş ikinci aşama? ne yapmaya geçicez?
ömer: sevişmeye tabi ki..
defne (bağırır): ayyy….imdaaat! şimdi atıcam kendimi dışarı, başlıycam koşmaya. biraz daha saçmalamaya devam edersen, sana öyle bir uçan tekme savurucam ki, bir daha ne benimle ne de başkasıyla sevişemeyeceksin, anladın mı?
ömer (gayri-ihtiyari baraj pozisyonu alır): tamam tamam. vaz geçtim…şimdilik yani…konuşalım o zaman, ya da daha iyisi önce kahvaltı edelim.
dışarda bir jeneratör olacaktı, ben çıkıp onu çalıştırayım. sen de şu çantalara bir bak, yiyecek bir şeyler koymuştu bizimkiler, hazırlayıver işte.
defne: hiç de bir şey hazırlamıyorum küçük bey. ben burada kendi arzum hilafına bulunuyorum. bi de sana hizmet mi edicem? geyşa mıyım ben ya? kızı kaçırmasını bilen, beslemesini de bilir. kendi kahvaltını da kendin hazırla.
ömer (çenesini sıvazlar): hımm, geyşa mı, hiç fena fikir değil. (uzanıp defne’den bir öpücük çalar) sen otur güzel geyşam, ben her şeyi hallederim. kahvaltıyı hazırlarım, sonra…ya, düşündüm de sonra da şey yapsak mı? mesela dışarı çıksak, ben biraz odun kırsam, sen de çekirdek çitleyip hayran hayran beni seyretsen.
defne: iyyy…ömer. bu kadar klişeyi nigar hanım bile yazmaz. kalk ne hazırlıyorsan hazırla, acıktım ben.
ömer: tamam, tamam çıktım. jeneratöre bakayım, gelirim hemen.
(ömer, dışarı çıkar. defne, kabinin içinde tur atmaya başlar. birden kapı tarafından bir ses gelir)
-miyavvv, miyavv…!
defne: ay, o ne? ayılar mı bastı burayı? (kapıya döner. bir de ne görsün? kapıda bir kulağı ve kuyruğu kesk, tüyleri birbirine yapışmış, çirkin hantal bir kara kedi..yavaşça içeri girip, kapının kenarına oturur. defne’ye kötü kötü bakıp, patisini yalamaya başlar)
defne (yatağın üstüne zıplar, bağırmaya başlar): ömeeer…ömeeer…imdaaat!
ömer (koşarak içeriye dalar): ne oluyor defne, ne var, niye bağırıyorsun?
defne (yataktan uçarak kendini ömer’in üzerine atar, sıkıca boynuna sarılır): kapının yanında, canavar…
ömer: ne canavarı (etrafa bakınır)
defne: şu kara şey işte yaa. ay uğursuz. ay, ben çok korkarım kedilerden. küçükken fena tırmaldıydı bi tanesi. ömer, lütfen kovalar mısın şunu? ay, pist, pist, şuna bak ya!
ömer ne gülüyorsun ya!
ömer (bir taraftan güler, bir taraftan defne’ye sarılıp kendi etrafında dönmeye başlar, sonra da yatağa yuvarlanır. kafasını kaldırıp kediye göz kırpar, sessizce): teşekkürler kedicik. görevini hakkıyla yerine getirdin. şimdi neden çıkıp dışarda biraz fare kovalamıyorsun? ben de bu arada sevgilimi yatıştırmaya çalışayım.
(kara kedi tıslayarak, uzaklaşır)
defne (başını ömer’in göğsüne gömmüş): gitti mi o şey?
ömer: yok daha gitmedi. hatta üzerimize doğru geliyor.
defne: ay, ömer bir şey yapsana ya! (iyice sarılır, duvar tarafına yanaşıp, ömer’in altına saklanmaya çalışır)
ömer (sırıtarak): tam olarak ne yapmamı istiyorsun defne?
defne (birden pozsiyonun farkına varır): soruyo bi de. ne yapıcan canım, benim üstümden kalk da şu kediyi kovala. bir kediden bile koruyamıyorsan ne demeye kız kaçırmaya kalkıyorsun? kalk, kalk ya!
ömer (doğrulur): öff…bu kahramanlık rolleri de bana ne kadar da gitmiyor. tamam, gitti kedi. kalk hadi sen de. her gördüğün hayvanı bahane edip boynuma atlayacaksan, iyi yere tezgah açmışız demektir.
kalk çalış biraz, yemeği hak et (defne’nin arka kısmına bir tokat indirir)
defne: ayyy! eşşek! görürsün sen!
ömer: vaatler, vaatler! daha bir şey gördüğümüz yok
***bu sırada erol’un ofisinde
erol (cep telefonu kulağında beklemektedir): hadi defne, aç artık...yok… nerde unuttun yine kimbilir? (telefonu masaya bırakır dahili telefonu eline alır): zehra, bana cherie’yi bağla. defne hanım’la görüşeceğim.
(biraz sonra telefon çalar, açar): gelmemiş mi? ne zaman gelecekmiş? anladım, bilmiyorlar demek.
(tekrar cep telefonunu eline alır, işkillenmiş bir ifadeyle bakar, bi arama yapar): yaseminciğim. günaydın, nasılsın? …harikayım, teşekkürler…. bugün koleksiyonla ilgili çalışmalara başlıyorsunuz herhalde…tamam, süper…. ha, bu arada; defne’ye ulaşamadım, konuşmam gereken bir konu vardı. ne zaman gelecek acaba?...gecikecek, demek…tamam, tamam, çok acil değil. gelince beni aramasını söyler misin? cep telefonunu bir yerde unuttu galiba…tabi, görüşürüz.
(kalkıp odada dolanmaya başlar) bu işte bir tuhaflık var. defne, bana dışarda olacağından bahsetmedi hiç. akşamki planlarımızı da unutmuş olamaz.
(tekrar telefonu eline alır) alo sinan! nasılsın?...evet, ben de çok iyiyim. koleksiyonun ilerlediğini görünce daha da iyi oluyorum. ..hı, hı. ben de onu söyleyecektim. bugün ömer’le birlikte bana bir uğrar mısınız? üretime geçmeden son bir değerlendirme yapmak istiyorum…öyle mi, nerde peki?...kaç gün olmayacak?...hay allah, tam da üretime başlayacakken olmadı bu.kendisine ulaşamaz mısın?...peki, tamam! sen yine de bir uğra, konuşalım….bekliyorum
(tekrar odada dolanmaya başlar) ömer iplikçi, neyin peşindesin sen? nerdesin, defne nerde? (duvardaki aynaya bakar) pis kokular alıyorsun erol tamay! tesadüflere inanmalı mıyız dersin?
(bir numara daha çevirdiğini görürüz): koray, canım arkadaşım!...evet, ben de çok özledim seni…koray’cım arıyorum ya işte. özlediğim için arıyorum tabi ki! bak ne diyorum. bugün öğlen beraber bir yemek yiyelim. harika bir yer keşfettim. tam senlik….tabi, kankam benim! şoförü yollar, aldırırım. sen zahmet etme. …görüşürüz, bye canım…
***kabinde
ömer, kahvaltı hazırlıkları ile meşgulken, defne de odada tur atmakta, çeşitli eşyaları eline alıp, inceleyip yerine koymaktadır.
defne : öff, ben sıkıldım ya. hadi, bana da bi şey söyle de yardım edeyim. böyle olmayacak
ömer: prensesim bana acıdı demek. şu çantayı uzatsana. içinde koay’la sinan’ın koyduğu bir şeyler olacaktı, onları da çıkaralım
defne (çantayı uzatır, ömer içindekileri çıkartırken şaşkınlıkla izlemeye başlar): ömer bunlar ne allah aşkına, bunlarla mı kahvaltı edicez?
ömer: koray’ın fantezileri işte…
(tam o esnada çantanın içinden küçük bir kutu hap yere düşer. ömer fark etmez, defne uzanıp alır. kutuya bakar, gözleri faltaşı gibi açılır)
defne (yutkunur, boğazını temizler): ömer?
ömer: efendim defne?
defne: bu, bu, bu….bu benim düşündüğüm şey olamaz değil mi?
ömer (kafasını çevirir bakar, öksürmeye başlar): ver şunu bana, nerden buldun?
defne: çantadan düştü. (ömer hapları çantaya geri atar hızla) ömer? ben…sen…yani, sen, şey…senin bir sorunun mu var? yani, tamam ben çok anlamıyorum bu işlerden ama senin yaşında birinin o haplarla ne işi…ay, ben ne diyorum yarabbim. ömer, bi şey söylesene ya…
ömer (masaya yaslanır, bacaklarını aralayıp defne’yi kendisine çeker, kahkahalarla gülmektedir): sakin ol defne. benim hiçbir sorunum yok. sözüme inanmıyorsan, isediğin zaman ispatlayabilirim.
defne: ispat mı? ay, git daha neler! ne işi var, o zaman o hapların çantanın içinde?
ömer: koray desem…
defne: koray beyin mi o haplar?
ömer: hayır defne’ciğim. seninle tanıştığımdan beri elime kadın eli değmediğinden benim için endişelenmiş kendisi. performans problemim olabileceğini, o yüzden kadınlardan uzak durduğumu falan düşünmüş. yeterince aydınlatabildim mi?
defne (kurtulmaya çalışır): tamam, anladım, bırak! hepiniz delirmişsiniz işte. aklıma kötü kötü şeyler geldi vallahi. öff, bıraksana ömer.
ömer (tekrar bir öpücük çalar): hadi gel, otur şuraya. bir şeyler yiyip, dışarı çıkalım biraz. kabinde daha fazla kalırsak, olacaklardan sorumlu değilim.
defne: olur, olur. yiyelim, çıkalım. hemen çıkalım. bana da bir sıcak bastı zaten. biraz oksijen gitsin hem beynimize.
ömer: gitsin, gitsin.
defne: ömer, ben nasıl çıkıcam dışarı? giyecek bir şey getirmedin mi bana? nasıl kız kaçırma bu, nerde benim bohçam?
ömer (bir an esra’nın hazırladığı çanta aklına gelir, sonra defne’ye bakar): şey, sanırım ilk kız kaçırma teşebbüsüm olduğu için biraz acemice davranmış olabilirim. esra bir çanta hazırlamıştı ama, telaştan bir yerde düşürdüm galiba. yalnız, senin botları benim çantaya atmıştık. şimdi alır gelirim arabadan. maalesef, benim gömleklerle idare etmek zorundasın korkarım. çok istersen altına da bir şort verebilirim.
defne (üzerine bakar) hıı, iyi olur. ne yapalım artık?
(kahvaltılarını eder ve dışarı çıkarlar)
***birkaç saat sonra defne ve ömer, çıktıkları gezintiden yüzlerinde mutlu bir gülümsemeyle geri dönmüş, kulubeye girip kapılarını dış dünyaya kapatmışken….
siyah bir araba kulubemize yanaşır (sknn: bu kız kaçırma olayında da her şey siyah oldu ya…)erol, yavaşça arabadan iner,siyah gözlüklerini gözünden çıkarır. etrafına biraz bakınır. kulübeye doğru ilerlemeye başlar…
end of episode 24