Kiralık Aşk - merhabalar, önce dizi günü diye sonra da patlama

Kiralık Aşk Kiralık Aşk
merhabalar,
önce dizi günü diye sonra da patlama sebebiyle yazamadım.

nigar genellikle en çok sana sataşildigi için öncelikle sen başta olmak üzere bu sayfaya emek veren herkese teşekkür ederim. yazılarını, senaryolarını büyük ilgi ve beğeniyle keyif alarak takip ediyorum. birileri heyecan ve aksiyon olsun diye sanirim, bizim adımızı vererek - çünkü gamzeler deyince oradaki ler'den birisi benim anladığim kadarıyla - vur kaç yapıp duruyor. bu yazıyı yazanın da ondan önce bahsi geçen insanların da benimle ve bizimle alakası yoktur. damien darkh gibi monitörden bunu yazanların ümüğüne müdahale etme şansım olsa anlatacağım ama bir başka yüzyılda inşallah :)

nakkaş bana anlattıkların için, gözümün önündeki tozları açıp yol gösterdiğin için ve çok sevdiğim baykuşla beni benzettiğin için teşekkür ederim. zaman öyleyse... bakalım ne getirecek :)

masall bana yazdığın duygusal ve güzel sözlerin hepsi için çok teşekkür ederim. beynimiz aslında çoğu şeyi unutmuyor ortaya çıkmak icin sorulacak doğru soruları bekliyor. hatırlanacak güzel anılar bırakmak için yaşamaya gayret etmeliyiz sanirim hepsi bu ..

ölenlere rahmet geride kalanlara sabır diliyorum. üzüntü içerisinde savunma mekanizmalarımı çalıştirarak haberlerden, olaylardan buraya kaçtım. akıl ve ruh sağlığımızı korumamız gerekiyor bir şekilde öyle değil mi?

benim bu diziyi sevme ve ona bağlanma nedenim buydu işte. dünyada bütün kötülüğe, çürümüşlüğe ve vicdansizliga karşı dimdik durabilecek ve tüm insanlari birbirine bağlayacak tek bir inanç var o da " sevgi". insanlar önce kendini sonra da birbirini sevebilse bu kadar zulüm olmazdı. kişiyi benlik duygusundan vazgecirebilecek tek bir duygu var o da " aşk" ve her insana da nasip olmuyor onu yaşamak. bu yüzden bir insana aşık olmadan ilahi aşkı yaşayamaz, hissedemezsin deniyor.

ben olacaksın, benliğinden vazgeçip tek ve bütün olacaksın. " kalbi mühürlü ", nefsi hırs ve çıkar peşinde olanlar için aşkın her türü illüzyon. onlar -mış gibi yaptıklarinin farkında olmadan bir illüzyonu yaşamaya devam etsinler. adı kiralık da olsa bu aşk , dışarıdaki dünyanın tüm pisliğine perdelerini kapamış, içinde bütün mahremiyetini koruyan, saklayan gökkuşaklari gibi bir ucu geçmişte bir ucu gelecekte zamanı olmayacak bir aşkti. onu bu kadar özel kılan masal tadıydı.

hülya dün az ve öz çok güzel söylemişsin. aynı toplumda bunca acıyı paylaşırken hiç olmazsa bencil ve çıkarcı olarak aynı acıyi yaşama sırasının bize de geleceğini idrak edip " bir şey yapma " sorumluluğu almamız gerekir. bunun için de eğitim ve daha çok okumak, bilgiyi, tecrübeyi özellikle de genç kız ve kadınlarla paylaşmak gerek diye dusunuyorum. çünkü toplumun hamurunu kadınlar yoğurur. "analardır adam eden adamı ".

yüzlerce sayfa her bakış açısından sscb'nin yıkılmasıyla ilgili yazılıp çizilebilir. anneannemle bu konuyu konuştuğumuzda rus kadınları güzel gözükmek için o bildiğimiz ince parlak çorapları giymek istemiş fakat devlet burası eksi kırk derece sizin buna ihtiyacınız yok yünlü, kalın çoraptır sizin ihtiyaciniz demiş ve senelerce kadınlar o çorapları giyememiş diye anlatmıştı. yıkılmaya tek sebep bu değildir tabii ki ama eğitimin had safhada, ücretsiz ve herkese eşit olarak verildiği bir devlette, insanın sınırsız arzu ve isteklerini baskilamak yerine, doğasının bilincinde olarak ılımlı ve insani bir sekilde yönetim uygulanmalıdır. bir de bukowski var seçimler bir şeylerin sonucunu değiştirseydi emin olun size oy kullandirtmazlardi diyen ama bunu konu dışı bırakıyorum.

tabii ki bu dizinin yazarının öğretici olmak gibi bir zorunluluğu yok. böyle bir cendereye de sokmamak gerekir yazarı, senaristi; ama hamurunuz sevgiyse ve siz de güzelliklere, erdeme, iyiliğe inandiysaniz ki bunu çok yerde gösterdiniz , masal ile gerçek arasındaki bu hikâyede defne ve ömer'in aşkının kazanacağına inanıyorum. biz sıradan insanlar sektörü anlatan röportajda çıkan ilişkiler ağını anlamadığımız için yorum yapamam. aranizda da buna benzer şeyleri yaşamış olmanızı istemem. onların aşkı kazansın ki bu diziyi izleyen çocuklar, gençler aşkı bulmanın ve sürdürmenin zorluklar aşılarak elde edilebileceğini, bir bakış ve bir sarilmanin da sevdiğinin karşısında eriyip bitmeye yeteceğini öğrensinler.

fikret karakteri ömer'e denk ve kişisel gelişim kitaplarindaki mutlu evlilik için formata uygun. yani şu noktada evlenseler süper mutlu, huzurlu bir çift olurlar. bu izlenimi vermeyi başardınız ve yüreğimizi hop ettirdiniz. baş rol oyuncularının da arasındaki soğukluk ya da izleyiciyi heyecanlandırmak, germek icin verilmis sogukluk da üstüne katmerlenerek aşkı katlediyor. hatta bunu yazarken defne ve ömer'in arasında saf, temiz kirletilmemiş aşk diye yazacaktım ki bu durumdan bile şüphe eder olmuşum. fakat defne ve ömer'e karşılık fikret ve ömer, aşkın tamamen " politically correct " (siyaseten doğru ) şekilde söylenmiş hali gibi. aşk olma hali 7 vadiyi aşabilene bahşediliyorsa fikret ve ömer de aynı sinavlardan mi geçecek? bir şeyin kâğıtta güzel duruyor olması uygulamada etkili sonuç verecek anlamına gelmez, üstelik malzemeniz insansa... :) her şeyi kontrol altinda tutmayi seven ömer'in, fikret'in gülüşünü tam olarak nereden hatırladığını bulamadığı için rahatsız olduğunu düşünüyorum. hatırladığında da "kayıp zamanın izinde serisi " "albertine kayıp '' la beraber geçmişteki yerini alacak. aşkın anlatilişini, hayaller ve özlemi en yalın ve sade diliyle kafka'nin milena'sini dinleyelim, okuyalım sonra. dizi belki 45dk olsa herşey daha farklı olabilirdi ama süre çok uzun, hikâye yavaş ilerledi ve insan doğası sabırsız. çoğu sebepten objektif yorum yapmadığım dizimde eleştirebileceğim ilk şey bu olurdu. ama iyi kötü demeden izliyoruz işte.

defne karakterini özünde nefsi istek ve arzularina düşkünlük taşıyan bir karakter olmadığı icin sevdim. fazlasını istemediği , olanla yetindiği, başkalarını korumak için kendini düşünmekten vazgeçebildiği için... bilgiye her zaman okuyarak değil ; gönül gözümüzün gösterdiğiyle sezerek de ulaşırız. defne için ingilizcede çok güzel bir kelime var : self sacrifice. fedakarlık diye çevriliyor bizim dilimize, bireyin arzu ve isteklerinden vazgeçerek bir olay ya da kişi için kendini kurban etmesi olarak anlaşılıyor.

fırsatçı, ezilmiş ve kendi istediklerini elde edememiş anneler tarafindan yetistirilen hırs dolu ve sevgisiz kızlar yerine nefsinin, kendinin hayallerinden sevdikleri icin vazgeçen sevgi dolu defne... burada daha önce yazıldığı üzere ve bence de defne'ye iade-i itibar yapılacaktır. bu foruma daha yeni başladığımda da yazmıştım. defne inşallah güçlü gözüken ama yalnız ve bir çeşit yasemin olmaz demiştim. etrafımızda kariyeri olan ama hem fiziken hem ruhen yalnız bir çok kadın var. gerçekçi gözlüklerimi taktiğim zaman ne evlilik kurumuna ne onun yüceltilmesine ne de aşk ve evlilik kelimelerinin ikisinin yanyana uzun süre duracağına inanmiyorum. sonsuz aşk kelimelerine de inanmıyorum. bunlar yalnız masallarda olur. ama herkes bir şekilde , bir sebepten ilişkisine devam ediyor mesela 60 yaşında hasta yatağında kariyerinin elini tutmamak için. ayrıca her ilişkide azlığı çokluğu derecelenmekle birlikte bir ezen bir ezilen vardır. avcı toplayıcı topluluklardan beri bu böyle geliyor.

üstelik defne'ye peri masalı tozu değdi ve hayalindeki mesleği yapıyor. gözü ve gönlü tok defne'nin bundan sonra bana göre yapacağı şey aynen orta sınıfın okuyarak, kendini geliştirerek , mücadele ederek sinif değiştirmesi gibi biraz daha genel kültürünü arttırmak olabilir tabii ömerinin yanında.

ancak defne ne kadar okursa, kültürlenirse, bilirse bilsin özündeki iyi niyetini kaybetmeyecektir. ömer için onun adina neyin en iyi ve faydalı olduğuna karar veren ve yapan defne , "cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir "i ve nietzsche'yi hakli çıkarıyor. bu davranışta cahillik, kibir, bencillik ve aptallık var.

bu noktada akıl, zeka , kurnazlık ve iyilik, kötülüğün ne olduğuna bizim dil ve kültürümüzde nasıl karşılık bulduklarını düşünmek gerekiyor. mevcut zekayı başkalari için kullanmak akıl iken zekayı sadece kendi çıkarların için kullanmak kurnazlıktir. geçen bölümün beni en çok düşündüren kısmıydı sude'nin " ama ben hiç yalan söylemedim " demesi. hangisi daha büyük bir günah, her durumu kendi çıkarların için kullanmak mi en sevdiğin insana dolambaçlı yalanlar söylemek mi ? khaled hosseini'ye göre " yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. o da hırsızlıktır. onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir."bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun."

bati kültüründe sonuç odaklı düşünme yaygındır. yani önemli olan geminin seni sağ ve salim olarak karaya getirip getirmediğidir. yolda ne fırtınalar, dalgalar , değişimler geçirdiğin çok da önemli değildir. doğu kültüründe ise sonucun yanında niyet de önemlidir. sude'yi yurt dışında okumuş ve o kültürü benimsemiş kabul edersek sonuç odaklı düşünmesini belki anlayabiliriz, hoş görmek değil empati kurmak anlamında.

şimdi alsak defne ve ömer'in götürsek eski roma'da insan pazarına, ayrılmak zorunda kalan sevgililerdir desek veya hindistanda aileleri izin vermediği için kaçarak birbirine kavuşan aşıklardır desek hiç gözümüze batmaz. aşkın kimliği yoktur, aşk herkesi ve her şeyi eşit kılan en güzel devrimdir. " yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek " ...
sevgilerimle

chili

Oy Ver

7.8
Berbat Sıkıcı Ehh işte Güzel Harika
Güzel

Yorum Yaz

Yorumlar

Yorum Yaz

:: Test ::
:: Yarışma ::
:: Anket ::
:: Günlük Diziler ::
:: Dizi Rehberi ::

reklam veriletişim • © 2025 YazarOkur Dizi.