Kiralık Aşk
kiralik aşk defne’nin yolu bölüm 15
(ömer odasında telefonla konuşmaktadır, o sırada çat kapı koray dalar içeri)
koray: ömüüüş!
ömer: tamam feryal (eliyle koray’a işaret sus işareti yapar). hayır, yok öyle bir şey. yok dedim ya, kaç kere söyleyeceğim. beni bilmez gibi konuşuyorsun…olur tabi, görüşürüz o zaman.
koray (gözlerini kısmış, ellerini pençe gibi yukarı kaldırmış) iyyy, ne işin var senin feryal cadalozuyla. hiç sevmem, evde kalmış kazulet.
ömer: ne vardı koray?
koray: ne, ne vardı ömüş?
ömer: hiç seninle laf yarıştıramayacağım bugün. ne istiyorsan çabuk söyle.
koray: ay hayatım ben gözün aydın demeye geldim, yakışıklım…gerçi gözün aydın mı desem, ruhuna fatiha mı okusam bilemedim şimdi.
pek bir samimi çıkmışlar resimlerde. biraz da kilo almış, etine butuna dolgunlaşmış mı sanki, ne? saçları da bir parlamış, bir parlamış, önceden daha bir lepiskaydı yani, şampuanını mı değiştirdi acaba oralarda? hııı, görür görmez sorucam bak.
ömer: koray, ne saçmalıyorsun sen yine sabah sabah? ne gözün aydını, ne resmi?
koray: ay inanmıyorum, ay aman allah’ım. ömüşüm sen görmedin mi yoksa?
ömer: neyi görmedim mi koray? (tam bunu söylerken, elinde bir gazeteyle sinan girer)
sinan: (koray’a ve ömer’e bakar, elindeki gazeteyi gösterir) bunu kastediyor galiba
koray (geçip koltuğa oturur): gel kepçe kulak gel. tabi onu kastediyorum. allah için çok güzel çıkmış kuru kız. hem pek öyle kuruluk falan da kalmamış, paris yaramış belli. tabi ben ordayken de sağolsun akrebim erol’um her akşam başka başka restoranlarda ağırladı bizi canım. paraya kıydı, sizin gibi değil yani, yedirmelere gezdirmelere doyamadı bizi. eyfel senin, şanzelize benim, ay bi de aşıklar köprüsü varmış. gündüz moda evleri, gece gece kulüpleri…evde desen bir sebastian’ı var, hazırladığı kahvaltıyı, sucuklu yumurtaya değişmem. hoş çocuk bir de, ahhh!
sinan, ömer (birlikte): koraay!
koray: aman ne bağırıyorsunuz koray, koray! sordunuz anlattım işte
ömer (sinan’a döner): ben çıldırmadan ver şu elindekini, neden bahsediyor bu deli bakalım
sinan (biraz tedirgin, vermek istemez gibi gazeteyi): ben sen görmüşsündür diye düşünmüştüm aslında, çok da önemli değil canım…basın işte, boş ver.
koray: sensin deli! kızı elinden kaçırdıysan suç benim mi?
ömer (elini uzatır): ver şunu sinan
sinan (isteksizce uzatır gazeteyi)
ömer (gazeteyi alıp açar, katlanmış kısımda defne ve erol’un resimlerini görür. ikisinin kolları birbirinin belinde, erol kameraya, defne erol’a gülümsemektedir. ömer’in yüzü sinirden kıpkırmızı olur): bu ne ? ne demek oluyor?
koray: oku hayatım oku, için açılır, hı hı hı…
ömer (sert sert koray’a bakıp, gazeteye döner, okumaya başlar): ünlü işadamı ve playboy erol tamay ve sevgilisi genç tasarımcı defne topal paris’te geçirdikleri ön balayından döndüler. mutlulukları gözlerinden okunan çift, sorularımıza cevap vermekten kaçındı. yılın aşkı olarak magazin dünyasına bomba gibi düşen bu ilişki en çok da erol tamay’ın hayatından geçen genç kadınları üzecek gibi görünüyor. moda dünyasının yeni dehası olarak adlandırılan güzel tasarımcı, herkesin hayalini kurduğu o yüzüğe çok yakın.
ömer(ayağa fırlar, gazeteyi masaya çarpar, bağırmaya başlar, arada yumruklar masayı): bu ne? ne demek oluyor? defne… defne ne zaman döndü? koray, nasıl olur böyle bir şey? sen bana hiçbir şeyden bahsetmedin, nasıl, nasıl…
koray: ay ne bağırıyorsun bana, buz şelalesi... kızın gönlü akrebime kaydıysa ben n’apıyım? ben mi gönderdim kızı ön balayına? ay hayatım, ama yakışmışlar vallahi birbirlerine. allah için erol’um hem zengin, hem olgun, hem şöhretli, hem yakışıklı, hem kudretli, hem karizmatik, hem çok zengin olduğunu şöylemiş miydim…daha ne olsun. yani üstüne alınma ama, ya da alınırsan alın, erôl’dan iyisini mi bulacaktı kuru kız?
sinan: koray bi dur, n’apıyorsun?
ömer (bağırır): ne diyorsun sen? ben seni paris’e niye gönderdim? hani her şey yolundaydı? hani aralarında hiçbir şey yoktu?
koray (ciddileşir, onun da sesi yükselir): hakkaten ömüş, sen beni paris’e niye gönderdin? bana defne kendini yalnız hissetmesin, yanında sen olursan daha kolay uyum sağlar demiştin. şimdi bekçilik yapayım diye göndermişsin gibi konuşuyorsun. kendin burda fikfikle fingirderken, defne’nin orda manastıra mı kapanmasını bekliyordun? ben sana defne iyi dedim, mutlu dedim, her şey yolunda dedim, erol onu kullanmaz da üzmez de dedim, hangisi yalan bunların? bak, aç da şu resme bak, kızın gözünün içi gülmüş … sen defne’yi en son ne zaman böyle gördün?
ömer (koltuğuna yığılır, resme tekrar bakar, yüzünü ellerine gömer): koray…..tamam, sakin sakin soruyorum. ne kadarı gerçek bu haberin?
koray (tekrar özüne dönmüştür): ben bilmem hayatım. ben ordayken, kuru kız günde beş vakit seninle konuşunca seviniyor, her gelmiyorum dediğinde yıkılıyordu. hayır, kızcağızı avutmak için ne şebeklikler yapacağımı şaşırdım inan; ki beni bilirsiniz böyle konularda hiç şaşırmam…
sinan (gülmemek için kendini zor tutarak) şaşırmazsın, biliriz
koray: suus, koca kafa, şimdi sana bir laf sokarım, yedi göbek sülalen gelse çıkaramaz. yer cücesi seni…
sinan: ya bir git koray! (ömer’e döner) kardeşim sen de bir sakin ol. sen bilmiyor musun bu magazin basınını, daha iki gün önce senle gallo hakkında yazılanlara gülmüyor muyduk? (ağzının kenarında, yavaşça) gerçi sizin cephede hafif hafif çatışmalar, dumanlar yok değil ama.
ömer: sende mi sinan? kaç kere anlatacağım daha, yok bir şey diye.
koray: sen onu kuru kıza anlat şekerim. gerçi artık kuru da değil, jennifer lopez gibi olmuş maşallah! paris’in havası mı, suyu mu, kanalizasyonu mu neyse neyi bi bana yaramadı niyeyse, cildim kurudu oralarda. ayyy, hayağt ağlamaklı.
haaa, unutuyordum bak! nöro’m da görmüş kuru kızın haberini, sana çok şaşkınlıklarını yolladı. bugün süt banyosundan sonra uğrayacakmış sana, teselli etmeye. “hiç üzülmesin, ben zaten o kenarımın dilberini hiç sevmemiştim. gerekirse parayı bastırır ben ona en iyisini bulurum” dedi . ayy, bi dakka, burasını söylemicektim galiba. sesim kaçtı yine.
ömer (sinan’a döner): koray’ın ne dediğini anlamaya çalışamayacağım şu anda. hiç önemi yok. sinan, ben ne yapıcam şimdi? aramadı bile beni, dönüyorum diye.
sinan: valla, ömer sen de son zamanlarda kızı pek aramıyordun hani. geçen beni aradı, çaktımadan nasıl gidiyor falan diye? ben de renk vermemek için uğraştım baya, yoğunuz dedim, defile falan dedim…
ömer (yavaşça): e, yoğunduk ama…
sinan: o kadar mı yoğunduk, daha doğrusu yoğundunuz, ömer? neyse canım, seviyorsan git konuş bence.
ömer (kalkıp odada dolanmaya başlar, geri döner sandalyeye oturacak olur, tekrar döner, sinan’la koray da ilgiyle izlemektedir): tamam, konuşmak lazım. her şey göründüğü gibi olmayabilir değil mi? evde midir? türkan teyzeyi mi arasam? ya da iso’ya sorayım, o bilir.
sinan (araya girer): yok ömer, işe gelmiş. biraz önce yasemin’den öğrendim.
ömer: işe gelmiş. tamam, tamam o zaman. telaş yok. ben de aşağı inerim. (doğrulur, üstünü başını düzeltmeye çalışır, saçını düzeltir, sinan’a bakar. sinan gülümser, thumbs up,
ömer’in telaşla kapıdan çıkışını ve asansöre yürüyüşünü görürüz)
end of episode 15