Kiralık Aşk
hacer yayınlamıştım 13'ü, dün akşam tepemden gelince tekrarını koymayı unuttum.
buyrun bakalım, dizimizde bir dönüm noktası olan 14. bölüme giderken 13'te neler olmuş hatırlayalım.
kiralik aşk defne’nin yolu bölüm 13
(paris, sabah, defne’nin odası. defne heyecanla telefonla konuşmaktadır, ekranın yarısında defne’yi diğer yarısında da telefonun öbür ucundaki ömer’i görürüz)
defne: iyiyim, iyiyim, her şey harika, çok heyecanlıyım. birazdan çıkacağız. ha, senin uçağın kaçta, çok geç değildir inşallah.
ömer (canı çok sıkkın görünmektedir): defne, ben bugün gelemiyorum, hatta birkaç gün gelemiyorum galiba.
defne (duraksar): nasıl gelemiyorsun, ne oldu, kötü bir şey mi oldu, söylesene ömer, çatlıycam burda
ömer: fikret…dün gece bana geldi. çizimlerin hiçbirini beğenmemiş. hepsini tekrar yapmamı istedi.
defne: fikret mi? fikret hanım değil artık yani, ya da gallo. gece de evine geldi ha? ya biz de bu kızı dost bildik, adam yerine koyduk, evimizi açtık…siz ne ara bu kadar samimi oldunuz hem? ne diye eve geliyormuş gece gece?
ömer (biraz sert): defne, sence şimdi mesele bu mu? gelemiyorum diyorum. çalışmam lazım diyorum. bu işi elimin tersiyle itemeyeceğimi en iyi sen biliyorsun. sen fikret dememe mi takıyorsun bu durumda? kadınla sürekli birlikte çalışacağız, ne var bunda?
defne (ömer’in sert tonuna şaşırır): yani, tabi, işin her şeyden önce gelir… (sonra birden kendine gelir) aslında düşündüm de, biz de erol bey’le sürekli birlikte çalışacağımıza göre belki benim de kendisine erol demem daha doğru olur, yani bu işin yolu yordamı buysa…
ömer (bezgin): nasıl istersen defne…benim çalışmam lazım şimdi.
defne (yine üzgün): tamam, canım, çalış sen. biran önce bitirip gelemeye çalış lütfen. ben şimdiden çok özledim seni.
(ömer dalgın önündeki kağıtlara bakmaktadır, bir sessizlik olur)
defne (biraz bekleyip, dayanamaz sorar): bir şey söylemeyecek misin?
ömer: ne gibi?
defne: hayır yani, ne olur söylesen? ne zevk alıyorsun beni böyle ... ben de özledim defne desen, yanına gelmek için ölüyorum desen, gece yastığına sarılıp uyudum desen, ne olur ha, boyun mu kısalır? her şeyi de benden beklemek olmuyor ama böyle.
ömer (tersler): kaç kere söylemem gerekiyor gerçekten bunu defne?
defne (şaşkın telefonu kulağından uzatıp ekrana bakar , sonra tekrar kulağına götürür): hiç ömer, hiç… senin bir daha hiçbir şey söylemen gerekmiyor. benim çıkmam lazım… (telefonu kapatır)
ömer (pişman olmuştur): defne…defnee..kapattı mı? nasıl yani? (telefonu masanın üstüne koyup, yüzünü ellerine gömer) ne yaptım ben?
(o sırada ömer’in odasının kapısına doğru yürüyen sinan’ı görürüz, o da telefonla konuşmaktadır)
sinan: tamam yasemin tamam. ömer’in odasında unuttum herhalde dün akşam, şimdi alıp çıkıyorum (kapıyı açar), evet, tamam, hemen geliyorum dedim işte. (ömer’i görüp, şaşırır aniden kapıda kalakalır) haa?
yok, sana demedim yasemin, sonra görüşürüz.
(ömer’e) kardeşim, ne yapıyorsun sen burda?
ömer (kafasını kaldırır): ne mi yapıyorum ? galiba hırsımı defne’den çıkartıyorum.
sinan (güler): peki niye burda çıkartıyorsun, sen bugün gitmiyor muydun? gidene kadar bekleyemedin mi kızcağızı terörize etmek için.
ömer: gidemiyorum sinan. fikret, çizimleri beğenmemiş, hepsini yeniden çizmemi istedi
sinan: nasıl yani? ne demek beğenmemiş? bir dakika, daha dün akşam konuştum ben gallo’yla, bana hiç böyle bir şey söylemedi. sen ne zaman konuştun?
ömer: dün gece bana geldi?
sinan (sırıtır): demek dün gece sana geldi, pijama partisine mi? yatıya da kaldı mı bari?
ömer: saçmalamayı keser misin sinan? kadın bildiğin çatlak, gece gece esmiş demek aklına. şimdi git, yarın şirkete gel mi deseydim? hayır anlamıyorum, yaptığım hiçbir şeyi beğenmeyecekse, niye bizimle çalışmak istiyor bu kadın?
sinan (yüzü şekilden şekile girmektedir). bizimle mi, seninle mi kardeşim? hadi, hayırlı işler… kadın senden hoşlanmış belli ki, işi belki de bunun için uzatıyordur.
ömer: daha neler!
sinan: peki sen söylemedin mi bugün paris’e gidecek olduğunu?
ömer (nefes alır): söyledim, söyledim.
sinan: eee?
ömer: kız arkadaşın bekleyebilir, ben bekleyemem, dedi. bu iş hiç hoşuma gitmiyor, bak. (yavaşça) defne’yi de kırdım galiba telefonda.
sinan (biraz mahzun): ilk defa sayılmaz değil mi? defne bu, affeder yine seni, merak etme.
ömer: umarım…neyse, artık çalışmam lazım.
sinan: tamam, ben de şu dosyayı alıp çıkacaktım zaten. (çıkar)
***
(defne, aşağıya kahvaltıya inmiştir, yemek odasına girer, erol camdan dışarıya bakmaktadır. defne’nin ayak sesini duyar, gülümseyerek döner)
erol: günaydın, su perisi, paris’te ilk gününe hazır mısın? (defne’nin yüzünü fark eder) ne oldu sana, niye ağladın sen?
defne: yok bir şey, ağlamadım, gözüme toz kaçtı galiba. (yavaşça) hoş evde de bir tane toz yok ya…
erol (yanına gidip elini tutar): tamam, gel otur şöyle…hadi anlat şimdi. neye canın sıkıldı?
defne (hafifçe hıçkırır): ömer… bugün gelemiyormuş, çalışması gerekiyormuş. ben…telefonda tartıştık biraz, galiba yüzüne kapatmış olabilirim…
erol: hımmm, galiba demek. emin değilsin yani.
defne (ayağa kalkar, elini kolunu sallayarak konuşmaya başlar, sesi gittikçe yükselir): tamam ya, kapattım işte. haketti ama.
hayır yani, hep defne mi koşsun, hep defne mi perişan olsun? defne onun ayağının altına paspas olsun, beyimiz burnundan kıl aldırmasın. ölsün mü bu defne yani? bizimki de can be. nereye kadar yani?
yoook, bundan sonra öyle kolay değil bu işler ömer bey. akıllandı artık defne, bak bakalım defne mi yaman, sen mi yaman?
offf, içim şişti ya!
erol (gülerek alkışlar): işte sahalarda görmeyi beklediğimiz defne topal. çok şık hareketler bunlar. yürü defne, kim tutar seni?
defne (şaşkın): ayy ben sizi unuttum ya. çok pardon, olmadı şimdi böyle, çan çan çan…
erol: oldu oldu, çok güzel oldu. yalnız sizi unuttum demene bozuldum bak. hayatımda hiçbir kadından duymadığım bir söz, benim için bir ilk oldu doğrusu.
defne: erol bey, ya.. alay etmeyin benle.
erol (ciddileşir): alay etmiyorum seninle. tam tersine ciddi konuşmak istiyorum. ama koray’la engin her an kahvaltıya inebilir. biraz bahçeye çıkalım mı, çok acıkmadıysan yani?
defne: yok, yok acıkmadım. ben zaten geç kahvaltı ederim, odada duramayınca indim aşağıya. hadi çıkalım, şöyle ciğer dolusu bir paris havası çekeyim ben de. iyi gelir belki.
(defne ile erol’u, bahçede yürüken görürüz, etraf rengarenk güllerle doludur, yürüyerek konuşurlarken, defne ara sıra eğilip çiçeklere dokunur, koklar. sonra küçük bir süs havuzunun önüne gelirler. erol defne’yi elinden tutar, oturtur)
erol: defne, sana bir şey soracağım, bana dürüst cevap vermeni bekliyorum. siz ömer’le gerçekten nişanlı mısınız?
defne (duraksar, ömer’in erol’a yalan söylediğini hatırlar): hayır…evet…biraz.. yani birkaç kez nişanlandık, şimdi de işte, kısmen…
erol: anladım…yok anlamadım aslında. o nasıl oluyor? …neyse, peki sevgili misiniz, yoksa sadece arkadaş mısınız?
defne (iyice kızarmış, bocalamaktadır): evet sevgiliyiz…yani, hani öyle düşündüğünüz anlamda değil tabi de, işte bir bakıma…
erol: defne… dur bakalım doğru anlamış mıyım, hem nişanlısınız hem değilsiniz, kısmen nişanlısınız…sevgilisiniz ama öyle değil, bir bakıma…siz tam olarak nesiniz gerçekten?
defne (yüzüne kocama bir gülümseme yayılır): aşığız…
erol (eliyle çenesini sıvazlar, kaşlar hafifçe çatılmıştır): hımmm, aşıksınız demek. aşıksanız neden bu söylediklerinin hiçbiri tam olarak değilsiniz?
defne: (yüzü önce asılır) halletmemiz gereken sorunlarımız var (tekrar gözü uzaklara dalar ve gülümser) ama ben inanıyorum, bir gün hepsini aşacağız, ömer de inanıyor artık.
erol: defne, bana bak, yüzüme bak! (uzun uzun defne’nin yüzünü inceler) belli, sen aşıksın… ilk aşkın değil mi?
defne (utanır): nerden anladınız?
erol: senin durumunda ömer’e aşık olmak çok kolay da ondan. denizde başka balıkların da olduğunu hiç kimse söylemedi mi sana?
defne: o ne demek şimdi, ne balığı, hem ne varmış benim durumumda, ilk defa aşık olmak ayıp mı? kırk kere de aşık olsam ömer’e aşık olurdum ben!
erol (derin bir nefes alır): defne… sana ilgi duyduğumu anlamamış olamazsın değil mi?
defne: lütfen, saçmalamayın! benimle oyun oynuyorsunuz yine. bütün kadınlarla flört ettiğinizi görüyorum ben. hem, ne kadar çapkın bir erkek olduğunuzu da okudum. her ay kolunuzda başka bir manken, başka bir film yıldızı, başka mekanlarda…
erol (kahkaha atar): beni google’ladın demek. ahhh! bu şöhretin bir gün başıma bela olacağını biliyordum. (uzanır defne’nin çenesini tutar) ama, sen başkasın su perisi. benim yaşımda ve benim gibi birinin ilk görüşte vurulacağına kim inanırdı?
defne (hızla kafasını geri çeker): yapmayın lütfen!
erol: sakin ol defne. ben seni anladım, sen de beni anla şimdi.
(biraz duraklar, sonra devam eder) ömer’le aranızda olduğuna inandığın büyülü aşk.. belki de çocukluktan kadınlığa geçişinin bir halisünasyonudur, ne dersin?
(defne olumsuz anlamda başını sallar)
bak, senden yanlış bir şey yapmanı, ömer’e olan aşkına ihanet etmeni beklemiyorum. hatta, istersen şimdilik sadece arkadaş olalım, buna da razıyım. ama çok sabırlı bir adam olmadığımı da okumuşsundur belki araştırdığında, mücadeleyi sevdiğimi de…(göz kırpar)
senin ömer’le “bir gün olacağız” düşüncen ne kadar uzak bir geleceği hedefliyor bilemem…
ama ben hayatımda yepyeni bir sayfa açmaya hazırım defne.
gençliğimde yeterince çılgınlık yaptım, hatta bütün kurtlarımı döktüm diyelim. ama bütün bunlar bitti.
çok net konuşuyorum defne… evlenmek ve bir aile kurmak istiyorum, hem kendim için hem de şirketimin geleceği için. sana ne zaman geleceği belli olmayan bir andan bahsetmiyorum. 3 ay , 3 yıl, 3 vakte kadar da demiyorum…hemen şimdi diyorum. (derin bir iç çeker)
yeterince açık anlatabildim mi?
defne: anlattınız erol bey, çok iyi anlattınız…
ama ben size beklediğiniz cevabı veremem. söylediğiniz gibi… ne zaman geleceği belli olmayan bir anı bekliyor olabilirim. ama içimde bir ümit olduğu sürece beklerim, gerekirse sonsuza kadar beklerim. çocukça bir aşk değil bu.
(çekingen gülümser) özür, dilerim, sizi belki de çok yanlış anladım ilk başta…benim için çok şey yaptınız, yapıyorsunuz da hala…arkadaşlık teklifiniz hala geçerli mi?
erol (duraksar): tabi geçerli, ama bir şartla. erol bey yok artık, erol diyeceksin. bu arada geri çekilmiş olmam, mağlubiyeti kabul ettiğim anlamına gelmiyor, bunu da unutmayacaksın, anlaştık mı?
defne: anlaştık erol.
erol: (defne’nin çenesini tutar) bani bir söz vermeni istiyorum?
defne: ne?
erol: bir daha bu gözlerden hiç kimse için bir damla yaş döküldüğünü görmek istemiyorum defne. kimsenin seni üzmesine izin vermeye niyetim yok. ağladığını görürsem, yapacaklarımdan ben sorumlu değilim. sen, sadece gül, hep gül…
hımm, düşündüm de belki kollarımda mutluluk gözyaşı dökmene izin verebilirim ilerde, vahşi cazibeme çok uzun süre dayanamayacağından eminim. evet, evet, neden olmasın?
defne (gülmeye başlar): vahşi caziben demek…göricez bakalım…
erol: (o da gülmeye başlar): o zaman aç kollarını paris, biz geliyoruz, diyorum… hadi koş, koray açlıktan dışarı çıkıp bizi yemeye kalkmadan gidip kahvaltı edelim…
end of episode 13