Kiralık Aşk
hacer'e, tüm sevenlere, sevip de kavuşamayanlara, kavuşup da ayrılanlara gelsin. 11. bölümümüzün tekrar yayını
nigar
kiralik aşk defne’nin yolu bölüm 11
(sknn: şimdi bu tipleri uçağa bindirdik, paris’e getidik, erol’un sray yavrusundan hallice malikanesine soktuk. uçak yolculuğu falan yazamayacağım, koray’dan bana bile daral geldi. allah’tan nöro’yu da birlikte getirmemişim, neyse)
erol (sahnenin başında koridordadır, uçakta giydiği spor kıyafetleri değiştirdiğini görürüz, defne’nin odasının kapasını çalar, ses gelmeyince yavaşça açar, kafasını uzatıp seslenir): defne…!
(odanın ucundaki banyodan gelen sesleri duyar, kurutma makinesi sesine defne’nin şarkı sesi karışmaktadır. içeri girer, banyo kapısı açıktır; defne arkası dönük, üzerinde bornozu ile, eğilmiş saçını kurutmakta ve şarkı söylemektedir. dayanamaz ilerler, banyo kapısına gelir, omzunu yaslar ve defne’yi seyretmeye başlar. defne uzun süre erol’u fark etmez. sonra kafasını kaldırınca birden aynada erol’u görür, korkar, elindeki makineyi düşürür, bağırır)
defne: ayyy…! erol bey ödümü patlattınız, beğendiniz mi yaptığınızı, gitti güzelim makine, off..
erol: çok beğendim!
defne: anlamadım?
erol: hiç…şarkı… çok güzelmiş, sen de çok güzel söylüyordun. dayanamadım seni izledim.
defne (hem şaşırmış, hem de utanmış ve yüzü kızarmıştır): şey, ben de çok severim bu şarkıyı ama yıllardır söylemem, aklımdan çıkmıştı sanki. (bornozunu çekiştirir) ben küçükken, yani her şey güzelken, annem keyifli olduğu zamanlarda evde hep bunu söylerdi. bazen de akşamları babam piyanonun başına geçer, karşılıklı söylerlerdi. biz de abimle bir köşede oturur, onları seyrederdik hayran hayran.
gerçi benim öküz abim, o zamanlardan belliydi işte öküz olacağı, mutlaka bir şey yapar bozardı atmosferi.
babam… müzisyendi. annem ondan aldığımı söylerdi sesimi, babam da annemden.
(gözleri dolmuştur, belli etmemeye çalışarak bornozun koluyla silmeye çalışır)
aman şurda iki dakka da size hayat hikayemi anlatıyorum ben de. kusura bakmayın n’olur. bu oda bana annemi hatırlattı nedense.
erol (hala kapıda dikilmektedir): beğendin mi odayı?
defne: beğenmek ne demek, bayıldım, eviniz çok güzel, ama bu oda bambaşka. en çok da renklerine bayıldım odanın, yeşil ve altın, en sevdiğim renklerdir. kendimi külkedisi gibi hissettim burda, sanki sihirli bir peri gelip beni baloya hazırlayacakmış gibi.
erol (güler): peri annen olabileceğimi zannetmiyorum ama benden iyi beyaz atlı prens bulamayacağına iddiaya girerim. baloda sana eşlik etmeme izin verir misin?
defne (birden erol’un şık kıyafetinin farkına varır): aaa, erol bey, siz çok şık giyinmişsiniz, ben daha hazırlanmadım bile. hani bu akşam dışarı çıkmayacaktık, geç mi kaldım ben?
erol: hayır, hiçbir şey için geç değil defne.
dışarı çıkmayacağız, burada başbaşa yeriz diye düşündüm. (çenesini sıvazlar) gerçi koray’ı unuttuğumu söylemekten utanıyorum. koray varken en az on kişilik bir masada oturuyor gibi hissedeceğimizden eminim.
neyse, ben yemekten önce bir şeyler içmek ister misin diye uğramıştım aslında.
defne: tamam, olur tabi, şey… ben de giyiniyim artık. (gülerek) böyle inemem aşağı di mi?
erol: fikrimi soruyorsan, bence mahsuru yok, hatta böyle inmen için ısrar bile edebilirim
defne: erol bey! (kapıya doğru ilerler, erol bir süre çekilmez, sonra hafifçe defne’nin zorla geçebileceği kadar kenara çekilir, defne odaya geçer)
(erol defne’nin arkasından odaya girer, ağır adımlarla ilerler, defne’ye arkasını dönüp, tuvalet masasının üstüne koyduğu malzemelerle oyanamaya başlar)
defne: erol bey…
erol: (dönüp, masaya yaslanır) efendim defne!
defne: izin verirseniz giyinebilir miyim?
erol (biraz düşünür gibi yapar): peki… ısrarcı olmayacağım… izin veriyorum, giyinebilirsin.
defne (sabırsız ayağıyla yerde tempo tutarak bekler, erol kıpırdamayınca dayamaz): e, siz artık çıksanız!
erol (çok şaşırmış gibi bakar): tek başına giyinebileceğinden emin misin? (defne gülerek başını sallar). hımm, ben de yardıma ihtiyacın olursa diye beklemiştim. (göz kırpar) gerçi uzmanlık alanım kadınları giydirmekten ziyade soymak üzerine ama senin için bir istisna yapabilirim belki..
defne (uzanıp, erol’un kolunu tutar, çekiştirerek kapıya doğru götürür, bir taraftan gülmeye devam etmektedir, erol da direnir gibi yaparak ilerler): çok teşekkür ederim erol bey, bu nazik yardım teklifinizi reddettiğim için bir gün çok pişman olacağımdan eminim ama…
erol: ha, şunu bileydin!
defne: …sanırım 3 yaşımdan beri kendim giyinebiliyorum. yine de acil durumlarda sizin gibi bir şövalyenin yakınlarda olduğunu bilmek içimi rahatlattı (kapıyı açar). şimdi… dışarı lütfen.
erol (zorla çıkıyormuş gibi yapar): tamam, tamam çıkıyorum. ama çok bekletme sakın beni…(koridora çıkmış ilerleyecekken birden geri döner, defne’nin elini tutar, ciddileşir)
defne… bu oda, annemindi. o dekore etmişti… paris’teyken hep bu odada kalırdı. o…gittiğinden beri kapalıydı bu oda. beğenmene çok sevindim, sen içindeyken odaya hayat geldi sanki.
defne (şaşkın): ne acaip! annenizin odasının bana annemi hatırlatması yani, bir sıcaklık hissetim sanki odada.… komodinin üstündeki fotoğraf…?
erol: evet, annemin, gençliğinde çekilmiş bir resim.
defne: ne kadar güzel bir kadınmış, anneniz olabileceğini düşünemedim bir an. ben de şey zannetmiştim…
erol (gülümser): ne zannettin defne?
defne: hiç canım, ne zannedicem, hem zaten banane di mi, öylesine söyledim işte, ne biliyim.
hadi gidin artık, yoksa ben hazırlanamayacağım, koray bey açlıktan ölüyorum diye evin her tarafını çınlatıcak.
erol: bunun olmasına izin veremeyiz değil mi? hemen gidiyorum. (defne’nin yanağına küçük bir öpücük kondurup hızla arkasını dönüp uzaklaşır)
defne: (elini yanağına götürüp ovuşturur, kaşları biraz çatılmış, biraz şaşkın, erol’un arkasından bakar)
erol (koridorun ucuna varınca kafasını çevirip gülerek konuşur tekrar): aaa, unutuyordum. yatağı beğenip beğenmediğini soracaktım, çok değerli bir antikadır, belki sonra anlatırsın (göz kırpar)!
defne (gülerek başını sallar, dönerek odaya girer)
end of episode 11