Reklamları engellediğiniz için biz de mecburen bütçe kısıntısına gitmek zorundayız. Bu yüzden oluşacak sorunlar için şimdiden özür dileriz. (: Sitenin sorunsuz çalışması için lütfen reklam engelini kaldırın!
Kiralık Aşk - birkaç gündür öncelikle 45. bölüm sonrasındaki haleti
Kiralık Aşk
birkaç gündür öncelikle 45. bölüm sonrasındaki haleti ruhiyem ikincil olarak da sayfadaki hava nedeniyle girip yazamadım. arkadaşlarımın halini hatırını bile soramadım. umarım kimse gönül koymamıştır bana.
bugün biraz daha normale dönmüş gibiyken her şey yazmak istedim, dökülmek istedim daha doğrusu. şimdi bundan sonrası biraz uzun, kusuruma bakmayın
önce ömer-yasemin senaryoları konuşuldu bir süre sayfa da, sonra da ömer’in karanlık tarafı ve oynadığı oyunlar.
oyun içindeki oyun kuramının savunucusu olan gölcüklü’nün analiz ve yorumlarını -çoğunu anlamasam da - büyük bir keyifle okuyorum. çok emek sarf ettiğini anlayabiliyorum. acaba bundan sonra olaylar nasıl gelişir diye merak ettiğimde yorumlarına baktığım birkaç kişiden biri. çoğu zaman da beni rahatlatıyor, umutlandırıyor. aslında geçmişte ben de frank herbert’ın dune kitabından örnek vermiştim bu “oyunun içindeki oyunun içindeki oyun” yaklaşımı ile ilgili. yani bu kurama katıldığım noktalar var ama çok kısıtlı. biz analitikler detaylara fazla takılırız, sosyalcilerin ise “ağaçlara bakmaktan ormanı görememek” diye bir tabiri vardır. detaylarda boğulmayı değil büyük resme bakmayı gerektiren. nihayetinde sistem mühendisliği’nin de temelidir bu büyük resme bakalım yaklaşımı.
dolayısıyla yapılan analizleri ve devamındaki yorumları keyifle okusam da arkasından oluşan havayı anlamakta zorlanıyorum. sonuçta bunların hepsi tahmin. niye bu kadar etkileniyoruz?
ben şahsen hiçbir şekilde acemi’nin bir matematiği olduğuna, hatta kendisinin matematikten anladığına inanmıyorum (anladığı diğer her şeye saygım sonsuz). senaryodaki tutarsızlıklar, çelişkiler, atlamalar, zıplamalarla ilgili isyan ettiğimiz günleri ne çabuk unuttuk, üstelik hala yenilerini görebilirken. mesela geçmişe bir bakarsak;
-yaş hesabı yapamaz
-para pul hesabı yapamaz
-şirket yönetiminden anlamaz, dalgalı kur gibi batıp batıp çıkar şirket
-dün yazdığını bugün yeniden yazamaz ama hiç umursamadan komple değiştirir (bknz gallo’nun evrim teorisini bile çürütecek değişimi)
-hamilelik konusunda da hesap bilmez (nihan’ın 15 güne sığdırdığı bilmem kaç yıllık serüveni), vs. vs.
böyle çok örnek sıralayabiliriz, daha önceki yazılarımda da yazdım benzerlerini , ama biz bütün bunlara aşk uğruna katlanıyoruz; bilip de bilmezlikten geliyoruz deföm’ün bize anlattığı o masalsı aşkı uğruna
bence reyting canavarı denilen pamuk ipliğine bağlı böyle bir ortamda, bu kadar ince eleyip, sık dokuyarak, detaylı hesaplar kitaplar yapılarak senaryo yazmak da mümkün değildir zaten. haaa… ne yapıyordur senarist? bana göre değişik zaman ve noktalara ilerde gerekirse kullanılmak üzere kendine çıkış kapıları koyar. kapının arkasında ne olacağını önceden planlamaz. ihtiyaç olur da o kapıyı açmak zorunda kalırsa o zaman düşünür. sezon finali için bir kapıdan, finalse başka bir kapıdan çıkar mesela. bütün kapıların kullanılmadığını seyirci zaten unutur, hatırlarsa da aldırmaz nasılsa.
ömer’in karanlık tarafı da bu çıkış kapılarından biridir sadece bana göre. gün gelir dizi çok uzarsa ve de hatırlarsa, ordan bir yol açar kendine. ama bu sezon içinde buradan bir çıkış beklemiyorum ben.
40 bölümdür defne ömer’e otelde ne söyledi diye bize düşündürttüğü de böyle bir kapıdır yine. çok basit bir şeye de bağlanabilir. defne manu’da çalıştığından hatta sinan bey’den hoşlandığından falan başlamıştır anlatmaya ve sızmıştır. ömer de bu yüzden ertesi gün kızgındır gibi… ömer’in oyunu bildiğine inanmam, şüphelendiğine ama öğrenmemeyi seçtiğine inanırım (sağır zangoç). bilip de defne’ye bunları çektiriyorsa, gallo’ya yazılan senaryolardan çok daha fazlasını hak eder gözümde.
mesela, eymen’i soktu bir kapıdan, sonra ne oldu? sude’yi iyileştirecek dedik, ama birden ortadan kayboldu. nereye gitti bir veda bile etmeden, ona verilen para ne oldu? dedeye bile tanıştırılmıştı evlenicez diye…
mesela, deniz ve çek meselesine ne oldu? defne tutkusuyla cherie ile ortaklığı bozan deniz ne ara unuttu defne’yi ve sude’ye döndü?
iki bölüm önce elinde bıçak sinan benim diye pskopata bağlayan sude nasıl birden anladı onun olmadığını? bu arada eymen’in adını bile anmaz oldu.
defne’yi ömer’den ayırma planları yapan nöro nasıl birden defne’den yana oldu? gallo’ya karşı çıkması için tek bir mantıklı sebebi var mıydı?
esra’ya ne oldu? dizinin başında o kadar aktifken, kaç bölümdür ortalarda yok. gece ömer eve kahve içmeye geliyor orda bile yok esra, nerde?
seyirci baskısı olmasa bence biz bugün gallo’nun gidişini kutlamak yerine, defne’nin yasını tutuyor olacaktık. talimatla gönderdi gallo’yu, hırsını da son dakika golüyle çıkardı bizden sanırım.
bir de defne’ci olduğuna hiç inanmıyorum senaristin. bir ara öyle cazgır hale getirmişti ki defne’yi çok ciddi eleştiriler aldı burdan. elçin’ci olduğuna da hiç inanmıyorum. kendimizi elçin yerine koymaya çalışalım: bir şekilde 5 yılı aşkın bir süredir yürüttüğümüz bir ilişkimiz olsun, fanlar bu kişiyi hiç sevmeyip ondan balina diye bahsetsin. başrolünde oynadığımız dizinin senaristi de aralara “ben balina avcısıyım” gibi replikler koysun (elçin’in en az göründüğü, galo’nun geldiği bölümler). ben çok bozulur, gider ayıp olmuyor mu biraz derdim şahsen.
çok uzattım değil mi?
uzun lafın kısası, ömer oyunu bilmiyor ve henüz kimseye de oyun oynamıyor bana göre. ama parça parça öğrenecek ve 2. sezon olursa, o zaman ömer’in kurduğu oyunları gülerek izeleyeceğiz diye umuyorum
Paylaş
Oy Ver
Puan verdiğiniz için teşekkürler (:
Yorum Yaz
Yorumlar
Yorum Yaz