Bilgisayar Versiyonunu Kullan!

Kiralık Aşk - televizyonu açmıyorum, gazetelere bakmıyorum. yarın da

Kiralık Aşk
Kiralık Aşk

televizyonu açmıyorum, gazetelere bakmıyorum. yarın da inadına dışarı çıkıcam.

benim biraz kafa dağıtmaya ihtiyacım var. belki size de iyi gelir:

kiralik aşk defne’nin yolu bölüm 26

***erol’un arabasında
erôl, siyah gözlükleriyle batan güneşe doğru arabasında hızla ilerlerken, yanı başında yolcu koltuğuna yayılmış olan kara kedi büyük bir keyifle tüylerini yalamakta ve mırıl mırıl konuşmaktadır. bir süre bu şekilde ilerlemeye devam ederler. arada erôl, kara kediye gözlüklerinin üzerinden bir bakış fırlatmakta, sonra yarım bir gülümsemeyle bakışlarını yola çevirmektedir.
bir süre sonra temizlenme faslından sıkılan kara kedi kafasını kaldırıp, erol’a bakar ve isyanını dile getirmek üzere miyavlamaya başlar.
erol (kk’ya bir bakış atar): sen de gerildin demek…ya, çirkinsin mirkinsin ama akıllı bi şeye benziyorsun aslında…bak ne diycem, biraz daha uslu oturmaya devam edersen ilerde güzel bir yer biliyorum, seninle kendimize orda bir ziyafet çekebiliriz…
kk’den olumlu manada hafif bir miyavlama gelir, tekrar koltuğa iyice yerleşir, gözlerini kapatır.
erol (kendi kendine güler): bu akşam için aklımdaki kadın sen değildin tabi, ama ne yapalım…sanırım bir süre baş başayız. biribirimizi tanıyıp, katlanmayı öğrenmemiz gerekecek.
eee, söylesene, bir erkek arkadaşın var mı? şu kulağı ve kuyruğu kime kaptırdın?
(kara kediden sert bir miyav gelir)
erol: anladım, geçmişi kurcalamayalım diyorsun…sen de haklısın bir nevi… benim de dolabımda bayağı iskelet var, deşmeye başlarsak hangimiz daha zararlı çıkar bilinmez değil mi? gerçi benim yara izlerim seninki kadar görünür değil, daha derinde, en derinde…(derin bir iç çeker) defne’nin yaralarıma iyi geleceğini ummuştum. oysa istemeden onları daha da yüzeye çıkardı sanki.
hah, böyle acıklı acıklı konuşan tiplerden de hiç hoşlanmam. halime bak, oturmuş çirkin bir kediye dert anlatıyorum.
kara kedi bu sefer tısslamaya başlar…
erol: tamam, tamam, şaka yaptım canım. sen dünyanın en güzel kedisisin (içinden, allah’ım sen affet). sorun sende değil, bende şekerim. ben genel olarak kedilerden hoşlanmam. malum kendileri pek sadık hayvanlar olarak bilinmez…
gerçi, düşündüm de, ben de kendi cinsimin en sadık örneği sayılmam belki. yani… defne başka, defne olsaydı hayatımda…sen defne’yle tanıştın mı?
kara kedi kuyruğunun kalan kısmını sallamaya başlar.
erol: kıskanma canım hemen. senin kadar olmasa da onun da bir albenisi var işte. ama üzülme sen, düşündüm de ben aslında kızıllardan değil esmerlerden hoşlanıyorumdur belki, ne dersin?
evet, evet kesinlikle esmerlerden hoşlanıyorum. senin kara tüylerin, gerçi biraz dökülmüşler ama, bugünkü havama ve ortamımıza daha uydu sanki. yaşasın karanlığın gücü!
kara kedi, gözlerini açıp, erol’a küçümser bir bakış fırlatır
erol (kara kedinin bakışlarını yakalar): olmadı mı? yemedin değil mi? ben de çok inandırıcı bulmadım kendimi. kusura bakma çirkin, bu arada adını “çirkin” koymaya karar verdim. darılmaca, gücenmece yok, sırf nazar olma diye…evet, ne diyordum, çirkinciğim; yani şimdi su perim yanımda olsa, kızıl saçlarıyla arabanın içini güneş gibi aydınlatsa…valla, seni yolun kenarına bırakır gazı köklerdim. doğruya doğru…
neyse, bak sana bahsettiğim yere yaklaştık. sana en kanlısından bir parça az pişmiş biftek, bana kurşunlar…
inmeden önce makyajını tazelemek ister misin, tatlım?
kara kedi, koltukta doğrulur, tüylerine son bir-iki rötuş atar.
erol (kahkayı basar): siz kadınlar…

***erol’un arkasından kulübemizde.
birbirlerine sarılan defne ve ömer, gözden kaybolana kadar erol’un arabasını izlemeye devam ederler.
ömer (defne’ye sımsıkı sarılır, saçlarını okşamaya ve öpmeye başlar): pişman olmayacaksın defne. sana söz veriyorum. bundan sonra hiç kimsenin aramıza girmesine izin vermek yok, tamam mı?
defne: kendimizin bile mi?
ömer: o ne demek şimdi?
defne (biraz geri çekilir) bazen başkalarının araya girmesine gerek kalmayabilir ömer. her şeyi kendimiz yaparız…(içini çeker) konuşmamız lazım. artık aramızda gizli saklı hiçbir şey kalmasın, ben daha fazla taşıyamıyorum bu yükü.
ömer (defne’nin gözlerinin içine bakar): şu anda senden sadece birtek şey duymaya ihtiyacım var defne. başka da hiçbir şey umrumda değil. beni ne kadar seviyorsun?
defne: her şeyden çok, kendi canımdan çok…korkudan delirecek kadar çok…
ömer: korkmak yok artık. ben de seni her şeyden çok seviyorum.
(eğilip defne’yi kucaklar, gülümseyerek yüzüne bakar ve göz kırpar): tek bir şey duymak istiyorum demiştim ya…
defne: ömer, dur n’apıyorsun?
ömer: bir şeyi daha duymaya ihtiyacım var. ben istediğini…(kulübeye doğru yürümeye başlar)
defne: (başını ömer’in göğsüne gömmüş, kıpkırmızı olmuştur) ömer?
ömer (kapıyı aralayıp, içeri girerken defne’nin dudaklarına küçük bir öpücük kondurur): merak etme bunu saymıyorum. düğün günümüzde seni gelinliğinle evimizin kapısından büyük bir zevkle taşıyacağım.
(defne kucağında, ilerler ve yatağa oturur. yavaşça defne’nin boynundaki gerdanlığı çıkarır, masanın üzerine fırlatır) buna ihtiyacımız olduğunu sanmıyorum. (defne’nin alnından başlayarak öpmeye başlar, şakaklarını öper, kulağına doğru yaklaşır: fısıldar). bak hava çok güzel, zemin futbola elverişli…
defne (şaşkın, kafayı kaldırır): ha? zemin mi? futbol mu? biz… futbol mu oynuycaz? eee, ben anlamadım, şey nasıl yani?
ömer (kulağını öper): çok basit, defne’m. iki kişilik bir futbol bu. sen bana pas vericeksin; ben de gol atıcam
defne (tekrar gözlerini kapatır, elini ömer’in göğsüne koyar):hıı…tamam, o zaman. anladım…yok, hiçbir şey anlamadım. (gayri-ihtiyari eli ömer’in göğsünde daireler çizmeye başlamıştır) ya, ben, gerçekten konuşmamız lazım ömer.
ömer (uzanıp defne’yi öpmeye başlar. bir süre sonra kafasını kaldırır): ne konuşmak istiyordun defne?
defne (elini dudaklarına götürür): kim, ben mi? ne? bilmem…
ayy, çok mu sıcak oldu burası? bi daraldım ben, kalbim yerinden çıkacak sanki…ay, yoksa kalp krizi falan mı geçiriyorum?
ömer: şu anda hiçbir şey geçirmene izin vermiyorum defne. ama sıcaklık konusunda sana katılıyorum. neden seni biraz rahatlat mıyoruz? (uzanıp, yavaşça defne’nin gömleğinin düğmelerini çzömeye başlar. bir taraftan da yüzüne öpücükler kondurmaya devam etmektedir)
(defne büyülenmiş gibi, hareketsiz, ömer’in ellerinin harektleri izlemekte ve derin derin nefes almaktadır)
(ömer, defne’yle birlikte yavaşça yatağa uzanır. gömleği çıkarır ve defne’ye sıkıca sarılıp, öpmeye devam eder.
bir süre sonra aniden durur, elleri defne’nin vücudunda yavaşça kafasını kaldırır. yüzünde acı çeker gibi acaip bir ifade oluşmuştur.)
ömer: defne?
defne (bezden bir bebek gibi hareketsiz, gözleri kapalı yatmaktadır):hı?
ömer (göz kapaklarını öper): bana bak!
defne (göz kapaklarına kurşun asılmış gibidir, yavaşça açar, göz bebekleri kocaman olmuştur, sessizce ömer’e bakar)
ömer: defne, şans eseri, hani belki diyorum…ne biliyim ağrıları yüzünden hap kullanan kızlardan olma ihtimalin var mı?
defne (kafası basmamıştır) ne ağrısı, ne hapı? ben iyiyim, bi şeyim yok ki…
ömer: korunuyor musun defne?
defne: kimden?
ömer: anlaşıldı. hay, ben aklıma tüküreyim. (alnını defne’nin alnına dayar, derin bir iç çeker) hazırlık işini koray’a bırakırsan olacağı bu. adam, çantaya mavi hap koymayı düşünüyor da, bunu düşünmüyor tabi…
defne: ömer, ne dediğini anlamıyorum desem, kızar mısın?
ömer (yavaşça öper): kızmam canım…diyorum ki, bu dünya üzerinde kız kaçırma konusunda en tedariksiz insan benimdir herhalde, diyorum. aklım başımdan gidince böyle kritik konuları atladım tabi. malum, sürekli hazırlıklı da gezmiyorum…
defne: haaa?
ömer: şöyle anlatayım aşkım. hani seninle 10 çocuk yapmaktan bahsetmiştik ya. hani, memleketi kurtarıcaktık.
defne (gülerek): yok, yok beşe düşmüştük. malum artık ben kariyer sahibi bir kadınım ya.
ömer: tamam, defne’ciğim. şimdi beşin onun hesabını yapmayalım da…diyorum ki, hem benim hem de memleketin acil kurtarılmaya ihtiyacı var. şu çocuk konusunda çalışmaya hemen başlasak mı? patlamak üzereyim de…en az üçüzümüz olacağını garanti edebilirim.
defne (jeton yeni düşmüştür. birden kendisine ve ömer’in vücudundaki ellerine bakar, çığlığı basar): ayyy…! ay, ömer, ne diyorsun ya, olmaz! dur, kalk bi üstümden! ay allah’ım, ben ne zaman soyundum? ömer! kalk!
ömer (yavaşça yatağın diğer tarafına yuvarlanır, kafasını duvara vurmaya başlar): hay ben senin aklına da , vicdanına da, diline de, ömer iplikçi!…kapatamadın di mi çeneni beş dakka?
defne (uzanıp, ömer’in başını ellerinin arasına alır): dur, ne yapıyorsun saçmalama lütfen!
ömer (en yavru köpek bakışıyla): emin misin? hiç mi olmaz? biraz daha şansımı zorlasam? yani, ne biliyim, ben çenemi açana kadar iyi gidiyorduk…
defne (dayamaz gülmeye başlar): iyi gidiyorduk demek…
ömer: hı, hı…bayağı iyi hem de…
defne: hımmm, peki bay iplikçi. beni evlenir evlenmez üç bebekle paylaşmak istediğine emin misin? yani, düşünsene, biri uyusa, biri uyumaz. maması, bezi, sallaması, ağlaması…ne biliyim? valla, biz üç kişi bir esra’ya yetişemezdik bebekken. sen şimdi üçüz deyince..
ömer (gözlerini kapatıp biraz düşünür gibi yapar. yeniden açar): pekala , sen haklısın galiba. memleket biraz daha beklemek zorunda. seni bir süre hiç kimseyle paylaşmaya niyetim yok.
defne (eğilip, öper): benim de…hadi kalk, daha fazla ateşle oynamayalım bence.
ömer (sarılır): yok yok oynayalım. o kadar kolay kurtulamazsın elimden defne hanım. gel bakalım buraya.
defne: ömer, şaka yapmıyorum, dursak mı? sonra..?
ömer (şakacıktan kızmış gibi bakar): birileri sana göster ama elletme diye mi tembihledi acaba? bak izci sözü, bir şey yapmıycam, sadece biraz sarılalım olmaz mı?
defne: o kadar da irademe güveniyorum diyorsun yani?
ömer (göz kırpar): niye, sen seninkine güvenmiyor musun? bak, benden sana açık çek istediğin kadar dokunabilirsin, istediğin yere…hiç öyle senin gibi bağırıp, çağırmam.
defne (bir kaşını kaldırır): demek öyle ömer bey! bana meydan okuyorsunuz ha? peki, görelim bakalım, kimin iradesi daha kuvvetliymiş. sonra ağlaşıp, sızlanmak yok ama… (yavaşça ellerini ömer’in göğsüne yerleştirir) oyun başlasın!
end of episode 26

Paylaş


Oy Ver

Puan verdiğiniz için teşekkürler (:

Yorum Yaz


Giriş Yap Üye Ol

Yorumlar

Yorum Yaz


Giriş Yap Üye Ol
reklam veriletişim • © 2025 YazarOkur Dizi