Bilgisayar Versiyonunu Kullan!

Kiralık Aşk - birileri kara kedi seni gömüyor mu dedi, çekin şu kediyi

Kiralık Aşk
Kiralık Aşk

birileri kara kedi seni gömüyor mu dedi, çekin şu kediyi ayağımın altından çok fena tepikliycem.

kiralik aşk defne’nin yolu bölüm 20

***defne’nin odası
(defne masasında çalışmaktadır, kapı açılır önde yasemin, arkada sude odaya girerler, defne ayağa kalkar)

yasemin: defne, sabahki toplantıya sude katılamadı. beraber bir üstünden geçelim tekrar diye düşündüm. paris izlenimlerin, vizyonumuz, hedeflerimiz, takvimimiz…

defne: iyi düşünmüşsünüz yasemin hanım. (tek kaşını kaldırarak sude’ye bakar. sknn: ay bunu da bizim erol’dan mı kaptı bu kız) eminim sude’nin de çok önemli katkıları olacaktır.

sude (defne’ye yaklaşır, klask havayı öpme hareketini yapar): hoş geldin cicim. pek değişmişsin, daha bir güzelleşmişsin. paris, yaramış sana.

defne (isteksiz): sağol sude, sen de fena sayılmazsın (sknn:goool!) otursanıza.

(sude hafif bozulmuştur, yasemin’le birlikte kanepeye otururlar, defne masasının arkasına geçer, konuşmaya başlarlar, sahne bu şekilde bir süre devam eder, defne onlara bazı notlarını ve çizimlerini gösterir, yasemin’in hazırladığı tablolar falan, filan işte…)

(kapı çalar)
defne: girin!
şükrü abi (kafasını kapıdan uzatır): girebilir miyim defne?

defne: aaa, şükrü abi, o ne demek? (hemen kalkar, şükrü’ye sarılır) ayyy, nasıl özledim vallahi. (şükrü de tek koluyla sarılır, çünkü… diğer eli doludur tabi ki). hanım nasıl, çocuklar nasıl, küçüğün sınavlar ne oldu? gel, bi daha öpücem şükrü abicim.

şükrü: sağol defne, sağ ol. herkes iyi, seni merak edip soruyorlardı onlar da. dur sana bir bakayım (geri çekilir, bir ıslık çalar. sknn: evet, şükrü abiyi de kaybettik.) defne, kızım, allah için hep çok güzeldin ama şimdi bam başka olmuşsun. hah, ömer bey hepten kafayı sıyırıcak. öhöm, ben ne diyorum ya!

defne (güler): sen de mi? herkes değiştiğimi söyleyip duruyor. ne varsa halimde.
aaayyy, o elindeki ne öyle? bana mı?

şükrü (elindeki çiçek sepetini uzatır, içi papatyalarla doludur): tabi ki sana, kime olacaktı ya? bak, benim maalesef hemen çıkmam gerekiyor, bazı hazırlıklar yapmam lazımmış. sonra seninle uzun uzun konuşuruz tamam mı?

defne (sepete sarılmış): tamam, şükrü abi tamam. yengeyi ve çocukları benim için öp, en kısa zamanda uğrayacağım size de. çocuklara da ufak tefek bir şeyler…

şükrü: ah defne! hadi çıktım, görüşürüz.
(defne masasına oturur, sepeti elinden bırakmak istemez)

yasemin: defne, karta bakmayacak mısın?

sude: gerek var mı cicim? kır çiçekleri, ne kadar pastoral, hıh!
(defne, çiçeklere iliştirilmiş kartı alır, okur)
“beni affet.
seni çok seviyorum.
defne’nin ömer’i”
(gözünden birkaç damla yaş dökülür)

sude: defne canım, siz bitirmediniz mi bu işi? hala mı ömer’in peşinden mi koşuyorsun?

defne (sepeti masanın üzerine bırakır, kalkıp etrafından dolanarak sude’ye doğru yürür, yüzünde çok sert bir ifade vardır, tepesinde dikilir): benim kimsenin peşinden koştuğum yok sude hanım! dikkat edersen çiçekler bana geldi, ben çiçeklere gitmedim. ayrıca, bir daha benimle böyle konuşmaya kalkma , senin için kötü olur. senin ve annenin parmağında oynattığınız o saf kız yok karşında artık. bazı şeyler gerçekten değişti.

(sude kızarır, ayağa kalkmaya yeltenir, yasemin kolundan tutarak yerine oturtur)

yasemin: otur sude, senin yerinde olsam şansımı fazla zorlamazdım. ben defne’nin uçan panter halini gördüm, inan tavsiye etmem.

sude (kolunu çeker): tamam, tamam, küçük kedicik pençelerini çıkarmaya başlamış demek. bakalım annem bu haberi nasıl karşılayacak.

(tam defne ağzını açmışken tekrar kapı çalar)
defne (bağırarak): girin!

(kapı açılır, genç bir kurye, elinde çok şık büyük bir kırmızı kutu içeriye girer)
kurye (biraz korkmuş): a-a-af- edersiniz. de-defne hanım’a bakmıştım

defne: ayy, asıl siz afedersiniz. buyrun benim
kurye: bu paket size defne hanım, şurayı bir imzalar mısınız?

defne (şaşkın, paketi alır, imzayı atar. kurye dışarı çıkar, defne tekar koltuğuna oturur, ne yapacağını bilemez bir şekilde bir çiçek sepetine bir de kırmızı kutuya bakmaktadır.)

sude: ooo, bugün doğum günün falan mı yoksa defne? açmayacak mısın, meraktan ölüyoruz burda şekerim.

defne (sude’ye kızgın bir bakış fırlatır, kutunun üstündeki karta uzanır, açar)
“senin için tasarlandı,
benim için giyer misin?
erol
not: saçlarını topuz yap lütfen”

(defne, kartı hızlıca masaya bırakır)
yasemin: bak sen açmazsan, biz açarız, hadi artık (kutuya uzanır)

(defne biraz dalgın ikisine de bakar, sonra yüzüne kararlı bir bakış gelir. kutuyu açar)
(kutunun içinden, nefti yeşil üzeri altın rengi işlemelerle süslü, omuzlardan altın tokalarla tutturulan bir elbise çıkar. elbisenin önü nispeten kapalı ama, arkası tamamen açıktır
defne, kızarır, elbiseyi geri koymaya çalışır
sude uzanır, hemen elinden alır)

sude: dur canım, dur bakalım bir. kuzenim diye söylemiyorum, zevkli gerçekten.

defne (sessizce): ömer’den değil.

sude: nasıl yani? (hızlıca masanın üstündeki kartı kapar, yüksek sesle okur, bir ıslık çalar) vay, vay, vay…defne’ye bak sen!
şimdi de kancayı erol tamay’a mı taktın? hayatım biz de seni, safoz cahil bir mahalle kızı biliyorduk. belki de senden ders almalıyım ne dersin? türkiye’nin en gözde bekarları senin peşinde…gerçekten nasıl başarıyorsun bunu?
(elbiseyi evirir, çevirir) bu arada, tasarlayan elbisenin arkasını unutmuş cicim. yoksa erol mu öyle istedi. hımm, saçları topuz yap dediğine göre…

defne: kapa çeneni sude. bir derse ihtiyacın olduğu kesin, ama benden almanı tavsiye etmem. yasemin hanım, sanırım toplantımızı bitti sayabiliriz. izin verirseniz, akşam çıkmadan önce bitirmek istediğim işler var

yasemin (kalkar, sude’nin elinden elbiseyi ve kartı alıp masanın üzerine bırakır): tabi defne, yarın konuşuruz yine (sude’yi kolundan çekerek çıkartır) yürü sude. seninle şimdi konuşalım!

***sadri ustanın dükkanda

iso (telefonda konuşmaktadır, ekranın diğer yarısında ömer’i görürüz): anladım ömer. tam altı buçukta ofisteyim. yalnız ne diyeyim bilemedim. birileri hastalandı desem, korkar panik olur defo’m.

ömer: yok, yok öyle söyleme. sürprizim var, mutlaka görmen lazım falan gibi bir şeyler söyle. arabaya bindir yeter.

iso: tamam, denerim…ömer?

ömer: efendim iso?

iso: bak, sana güveniyorum. bu işin sonunda defne üzülürse, tek bir damla daha göz yaşı dökülürse gözünden karşında beni bulursun. burdan geri dönüş yok artık.

ömer: biliyorum kardeşim, biliyorum. lütfen güven bana. burdan geri dönüş gerçekten yok artık.

iso: o zaman gazan mübarek olsun diyorum kardeşim. benim bildiğim defne, seni iyice bir yolmadan, canını yakmadan teslim olmaz

ömer (gülerek): yolsun iso yolsun, ona da razıyım. tepkisizliğinden çok daha iyidir. hadi görüşürüz.

***ömer'in odasında
(ömer, telefonu kapatıp arkasına yaslanır, ellerini başının arkasına koyar, gözlerini kapatır ve hayallere dalar, fonda yumuşak bir müzik duyulur)
(birden kapı açılır, koray’la sinan içeri dalar, müzik kesilir)

koray: o-ba-ma!

ömer (yavaşça): hay ben senin obama’na korayım. hayalimin en güzel yerinde dalmak zorunda mıydın?

koray: hayal kurmayı bırak şimdi ömüş’üm . gece kuru kıza anlatırsın hayalinin en güzel yerini…ay, yalnız düşündüm de bize de anlat, belki bir yardımımız dokunur. ne yapıyordunuz mesela demin?

sinan (koray’ı dirsekler): koray şansını zorlama istersen

koray: ne zorlaması ayol, hem ben diyorum ki, biz de gidelim şu kuş uçmaz kervan geçmez dağ evine…belki acil bir durum olur, ömüş’ümün bir canı sıkılır, bir böyle ne biliyim yardıma ihtiyacı olur. ha, bak hayatım sana yolluk bile hazırladım ben…şurda paketli hepsi: biraz istakoz, biraz midye, iyi gelirmiş ben de deneyenlerin yalancısıyım canım, bol bol fındık, ceviz, bal…birkaç tane de küçük mavi haplardan mı koysam diye düşündüm, adamda bir senedir tık yok, belki lazım olur diye…

ömer, sinan (birlikte) korayyy!

koray: üfff! koray, koray! adımı mı ezberliyonuz? yalan mı yani? en son ne zaman… (ömer kalkıp koray’ın üzerine yürür) tamam, tamam, sustum. artık kuru kız, umduğuyla değil, bulduğuyla yetinir, benden günah gitti.

ömer (sinan’a): ortak , elimden bir kaza çıkmadan al götür şunu, defne’nin başını şişirsin, aklını karıştırsın biraz da…şampanya?

sinan: hazır hazır, sen orasını hiç merak etme. “koala-mirket operasyonu” tam gaz devam.

ömer: tövbe yarabbim, şu delileri boğazlamamam için bana sabır ver. bir de bu geceye kadar aklımı koru, ondan sonra istersen ne var ne yok al.

hay allah, sizinle lafa daldım iso’ya asıl söylemem gerekeni unuttum. defne’ye bir valiz hazırlasın nihan diyecektim. ne kadar kalacağımız belli olmaz. dur tekrar arayayım.

sinan: oğlum sen manyak mısın?

ömer: evet. ..hayır…niye?

sinan: kıza niye valiz hazırlatıyon, ayıcıklı pijama mı koydurucan? çok lazım olursa senin gömleklerden verirsin bir tane. koray, at sen hayatım o haplardan birkaç tane pakete. bizimkinin kafa şu anda basmıyo, belki bir-iki tek atınca kendine gelir.

ömer (sırıtır): sizin gibi dostlarım olmasa ne yapardım ben? hadi, marş, marş, doğru defne’nin yanına. ben de kendime çeki düzen vereyim biraz.

end of episode 20

Paylaş


Oy Ver

7

Yorum Yaz


Giriş Yap Üye Ol

Yorumlar

Yorum Yaz


Giriş Yap Üye Ol
reklam veriletişim • © 2025 YazarOkur Dizi