Bilgisayar Versiyonunu Kullan!

Kiralık Aşk - sevgili nakkaş merhabalar, içimdeki çok çeşitli

Kiralık Aşk
Kiralık Aşk

sevgili nakkaş merhabalar,

içimdeki çok çeşitli renklerden belki de en sevdiğimdir "chili ". çok uzun süre karanlık düşünceler arasında kalmış ama yaşadığı her tür olumsuzluğa ,kötülüğe ve etrafındaki art bilmekniyetli insanlar , arkadaşlarına rağmen hep aydınlıkta yürümeye çalışan, içindeki iblisleri tanıyıp vaktiyle onları elleriyle beslese de artık ehlilestirmis bir hikâye kahramanıdır.
tartışmanın zeka açıcı, daha önemlisi insanın kendini ve insan doğasını keşfetmeye yardımcı bir eylem olduğuna inanır.anlatılanlar onun ağzından hikâyelerdir...

doğuştan veya yetiştirilişten muhalif, kafası gece çalışan bir kişi olarak "normal" insanların kullandığı zaman yönetimi taktik stratejilerini kullanamıyorum çünkü onların kullandigi saatlerde yaşamıyorum. "totaliter saat rejimleri" ne uygun olarak gündüz iş yerinde akşamsa evde çalışıyorum. özgür ve kendimin efendisi olabildiğim tek saat dilimi ise gece ki bu yakınlığın benim güneş battıktan sonra dünyaya gelmemle bir ilgisi var mi bilemiyorum.

düşünceleri o kadar değil ama duyguları ifade etmek her zaman çok zor oldu benim için. yaşadığım duygularin adını koyamamaksa tam bir karmaşa. bu yüzden okuyor ve izliyorum belki de kendi duygularimin adını koyabilmek ve en temelinde kendimi tanımak için. fakat bu çaba da yetersiz. teoride bilmek ve pratikte uygulamak birbirinden çok farklı. içedönük bir kişiliğe de sahipsen hayat oldukça zor. hepsinden cikarttigim ortak sonuç ise " insan ancak bir başkasının aynasında kendini tanır "..

yazmak deyince ilk olarak aklıma marquis de sade'ın hayatından bir kesiti anlatan " quills " filmi gelir. marquis'ye hapiste kaldigi süre icerisinde yazip da yine kimseyi " kandirmasin " diye ne kâğıt verirler ne kalem ve o da en son başlar ellerini keserek kendi kanıyla duvarlara yazmaya. herkesin yazmak için çeşitli sebepleri var : delirmemek için yazanlar, hatırlanmak için yazanlar, n’olur artık biri beni anlasın diye yazanlar, toplumu etkileyip bilinç değişikliği yapmak için yazanlar...
için dolar taşar, kelimeler dilinin ucundan dökülür ama etrafındaki kimsenin yazdıklarını okumasını istemediğin ve anahtarı senden başka kimsede olmayan sağlam kilitli bir defterin ya da mahremiyetin olmadığı için sonsuz kaynaktan sana bahşedilen sözcükleri olduğu gibi geri yollarsin. yani ilham gelmiş ama bunu ortaya cikaracak özgür bir ortamın ya da cesaretin yoksa ne yapılabilir ? hikâye kurgulamak, hayat hikâyenden parçaları, oluşturduğun yeni hikâyenin altında kamufle ederek yazmak rahatlatmaya bir alternatif olsa da yeterli mi? yoksa yanlış yerinden mi bakıyorum nakkaş ne dersin?


iblislerin en belalisi nedir diye soracak olursan insanın geçmişini,hafızasını ,anılarını silen Âhriman'dir derim. zamana tarkovsky " tek bir masa dedeler ve torunlar icin " der ahmet hamdi tanpinar " yekpare geniş bir anın parçalanmaz akışı" der c.g.jung ise tüm insanlığın hafıza sarayı icin " kolektif bilinçdışı " der. farkli zamanlarda yaşamış bu üç bilge kişinin aynı kaynaktan beslendikleri aşikar. bize tahtaya çekilen düz bir çizgi olarak öğretilen zamanda, geçmiş, gelecek ve şimdiyi yerleştirmek sadece iki okun ucunun arasına bakarken esas yanlışı muktedaratın ve herşeyi kontrol edenin de çizgiyi çeken olduğu izlenimini vermekle yaptılar. geçmiş ve gelecek su anda mi yaşanıyor ya da paralel evrenlerden birinde daha önce yaptığı seçimler yüzünden daha tatminkar olan bir ben var mi bilemiyorum ama inandığım su ki zamanı kontrol etme yanılgısı aslinda ne kadar aciz oldugunun farkinda olamayan insan için en büyük lanet. burada esas sorun gerçekten elimizde geçmiş zamani yeniden yaşayabileceğimiz bir güç olsa yapmış olduğumuz hataları tekrar eder miyiz? insan hatalarından ders almadığı sürece ayırımların ve adlandırmaların da pek bir ehemmiyeti kalmıyor sanırım. mayamiz neyse oyuz ve yaptığımız her eylemde ,birinde olmazsa öbüründe ama mutlaka daha önce yaptıklarımızı tekrar edeceğiz. bu noktada o zaman" neden varım ben " sorusuna tekrar geçebilirim. 10'lu yaşlarda bu soruyu sorduğumda daha kişisel yanıtlar ararken , 36 yaşında daha bütünlükçü bakabiliyorum. kusursuz işleyen bu sistemde bana neden ihtiyaç duyuluyor? surekli ve istikrarlı bir şekilde arayıştı belki de hayatın amacı cevabı bulursan varlığının yok edilmesi gereken. bu yüzden b plânı olarak bir ayağı çukurda yaşamak yanılgısına da düşülebilir hayatımızın esas sahibi bizmiş gibi çıkışa açık bir kapı bıraktığını zannedip aslında o anın gelmesinin tamamen nasip ve kısmet olduğunun farkında olmayarak. bu düşünceler katı materyalist, özgür irade ile herşeye muktedir olduğunu iddia edenler tarafindan sertçe eleştirilebilir, kaderci olmakla suçlanabilir. kaçırdıkları nokta iyiliğe, sevgiye, şefkate inanmak ya da sadece inanmak bireysel olduğunda kötü bir eylem değil. sorun inanmanın erk sahipleri tarafindan insanları uyuşturmak için afyon niyetine kullanılmasında başlıyor. nietzsche ve shopenhauer okuyan bir kişi hayata dair gerçekleri öğrendikten sonra elinde tuttuğu gerçeğin acı kısmıyla ne yapacağını bilemez. çoklu ihtimaller içinde en sık rastladığım şekliyle ya acıyı yaşamamak için erdemden sapıp insanlara oyunlar oynayacak ya da yaşadığı acılara karşılık intikam almayı seçecektir. bir kısım azınlık ise tolstoy gibi ömúr bütün hataları yapacak kadar uzun değil; başkalarının hatalarından ders almalıyız diyerek acıya karşı katılık değil esnekliği seçerler.

soylenmemis hiç bir güzel söz kaldığını düşünmüyorum. aynı duyguyu bizden çok evvel çok etkileyici aktaran yazarlar varken benim vasat zekamla aynı hissiyatı vermem oldukça zor. hoş insanlar arası iletişime de beşeri ilişkilere de inanmıyorum. ya yalan söylüyor ya kaçıyor hatta kaçarken de türlü hile ve kurnazliklari yapmayı ihmal etmiyorlar. en kötüsu nedir desen onca yasanmislik tecrubeye ragmen gözünün içine baktigin halde yalan söylediğini anlayamadığın ve sırf bu alanda kendini geliştirmek için emekli fbı ajanının yazdığı mikro ifadelerle yalan nasıl anlaşılır kitabıyla beraber izlenilen sezon sezon " lie to me"dır. insan türü o kadar profesyonel olmuş ki bir an önce içinde yaşadığımız yüzyılı terk edip sessiz ve sözsüz iletişim kurulduğu gösterilen geleceğe gitmek istiyorum. evet house md hep haklı çıkıyor çünkü " herkes yalan söyler. "
surekli film izlememe ragmen artık sinemaya gitmek icin kati kurallar koydum kendime. evdeki konforu bırakıp sadece duygu aktarımı veya hikâye anlatılması için izlemeye gitmiyorum bunun icin hikâye ve roman okunuyor zaten. orada izleyeceğim film beni teknolojiyle büyülemeli en denenmemişi yapmalı. yoksa sırf duygu izlemek için bilgisayarı açıp o anki ruh durumuma uygun birşeyler izleyebilirim. ama " lucy" nin zamani tarif edisi ya da "bulut atlası"nin sayılamayacak çoğu sahnesi gibi önce sinemada sonra evde geriye sardirarak izlersen ve uzerine düsunursen onları zaten bağrına basip senin yapmışsindir. yani bu çevir için özgünlük ve ilham bu durumda çok tartışılır gibi bir durum olmuyor mu sen ne dersin?
sabahin ilk ışıklarına bu beden dayanmadi... yine gorusmek üzere ...:)
sevgilerimle..

chili

Paylaş


Oy Ver

7

Yorum Yaz


Giriş Yap Üye Ol

Yorumlar

Yorum Yaz


Giriş Yap Üye Ol
reklam veriletişim • © 2025 YazarOkur Dizi