Bilgisayar Versiyonunu Kullan!

Kiralık Aşk - hızımı alamayıp, ilk iki bölümü izleyen ka perilerine

Kiralık Aşk
Kiralık Aşk

hızımı alamayıp, ilk iki bölümü izleyen ka perilerine promasyon olarak 3. bölümü de yayınlıyorum arkadaşlar. buyrun.

kiralik aşk: defne’nin yolu bölüm 3
(erol tayan passionis’e gelmiş, nazlıcan’la konuşmaktadır.)
erol: koray bey’le görüşmek istiyorum, kendisine geldiğimi haber verir misiniz?

nazlıcan: tabi efendim, kim geldi diyeyim?

erol: isim vermeyin, bir arkadaşınız deyin, küçük bir sürpriz, anlarsın ya (göz kırpar)

nazlıcan: (yarım ağızla- anlamadım ya). peki beyefendi, haber vereyim ben. (koray’ı arar) .

koray: hellooo! herkesçiklerin yana yana, döne döne aradığı koray sargın’a ulaşmış bulunmaktasınız. kaynananız sizi seviyormuş. hı hı hı.

nazlıcan: koray bey, bir ziyaretçiniz var, sizinle görüşmek istiyor.

koray: (sesi yükselir, panikle) ziyaretçi mi, ne ziyaretçisi, ay yoksa hasta mıyım ben, ölüyo muyum, hasta ziyaretine mi gelmiş? allah’ım bu genç yaşımda, bu da mı gelicekti başıma. dünyayı nasıl benden mahrum edersin, ay nerelere gitsem, hangi kliniklere yatsam?

nazlıcan: koray bey, saçmalamayın ne hastası, beyefendi arkadaşınızmış, sizi görmeye gelmiş.

koray: hı? arkadaşım mıymış, beni görmeye mi gelmiş? bir şey getirmiş mi yanında? ay, çok acıktım ben nazlıcan. sende bisküvi var mı? ay fenalaştım, tansiyonum düştü açlıktan.

nazlıcan: odanıza yönlendiriyorum koray bey. (telefonu kapatır) buyrun beyefendi, koridorun sağında ikinci oda (erol dönüp, yürümeye başlar. nazlıcan kendi kendine arkasından hülyalı hülyalı bakarak mırıldanır) koray bey’in arkadaşı ha, ay pek de yakışıklıymış, ne bahtsız kadınım ben ya, benim bütün arkadaşlarım tele tubby, koray bey’in arkadaşında skspek, adonis, baklava…(teşekkürler hacer)

erol: (koray’ın kapısını çalmadan açar, eşikte dikilir) merhaba koray.

koray: (gözü kapalı uzandığı kanapesinde, sesi duyunca birden irkilir, gözlerini açar, açmasıyla yere yuvarlanır, sonra hızla doğrulur) sen! sen misin gerçekten! erol, sen misin, benim keskin fotoğrafçı gözlerim bana oyun oynamıyor değil mi?

erol (bir kahkaha atar) tabi ki oynamıyor benim, ta kendisi, kanlı canlı karşında akrep erol.

koray: (hızla kendini erol’un üzerine atar, sarılır, hem güler hem ağlar vaziyette) inanmıyorum, allah’ım ne büyük sevinçler bunlar. artık ölsem de gam yemem. bunca yıl sonra seni yeniden gördüm ya, 7 tane tavuk kesicem. bak bakıyım bana (geri çekilir, bir bakar tekrar sarılır)

erol (biraz gerilmiştir) tamam, koray tamam, sakin. bir açılalım şöyle, gören de bir şey sanacak.

koray: ayyy açılamam! 25 yıl sonra çocukluk arkadaşıma kavuşmuşum, kim ne derse desin, yırtatım ağızlarını, saçlarını yolarım, kenafir gözlüler., ayyy! akrebim gelmiş, erol’um gelmiş, herkesçikler toya düğüne dursun, halay çeksin, havai fişekler patlasın, 21 pare top atışı yapılsın…sofralar kurulsun (birden durulur, geri çekilir) ay heyecandan açlığımı unumuşum, iyice başım döndü, düşüp kalıcam şimdi burda.
(şimdi sevgili seyirci, lütfen geçmiş bölümleri kurcalayıp, koray’ın ayrıldığı arkadaşı nasıl erol olur, onun yaşı, başı, kaşı, gözü böyle değildi, hem o olay 25 yıl değil şu kadar yıl önceydi falan demeyin bana, senaryoda ufak tefek revizyonlar olur böyle. gerçi erol, pek de ufak sayılma ama)

erol (güler) hiç değişmemişsin be koray. hadi gel sana bir yemek ısmarlayayım, orda uzun uzun konuşuruz.

koray: yemek mi, ısmarla tabi, (hızla odadan çıkar), ayy, yürüsene ne bekliyorsun, bayılcam diyorum anlamıyor musun?

(sahne değişir, erol ve koray’ı bir kebapçıda görürüz, masa yine koray’ın arzusu ile kuş sütü dahil donatılmıştır)

koray (bir taraftan yer, bir taraftan konuşur): demek öyle, yıllardır yurt dışındasın, amerika, italya, mozambik, papua yeni gine, trinidad tobacco ve fransa…ay, kıskandım be akrep. ben ayrılamadım istanbul’dan. bir de ailen seni götürdüğü zaman çok üzüldüm ben, depresyona girdim, bak 25 yıl oldu hala çıkamadım, şakaklarıma kır düştü, formum bozuldu, offf. hiç yazmadın, haber vermedin bana, öldü mü kaldı mı, okyanusu aşarken beyaz erkek tacirlerinin eline mi düştü, kurdum da kurdum.

erol: haklısın koray, aileme karşı çıkamayacak kadar küçüktüm o zaman. aslında yazdım sana bir iki kere ama hep geri döndü, taşınmışsınız galiba, ondan sonra da izini kaybettim işte. hayat ne acaip tesadüflerle dolu, türkiye’ye dönüp passionis’le ortak projeye girişmeyecek olsam, asla bulamazdım seni. ha, bu arada soyadını neden değiştirdiğini de bir ara anlatırsın bana, passionis’in fotoğrafçısı meşhur koray sargın, bizim “çiroz koray” ha?

koray : evet hayatım ben, koray sargın’ım ben. adımı dağlara taşlara ve çeltik tarlalarına yazdılar. herkes yeteneğime hayran, herkes peşimde, ben ben…

erol: tamam koray, sakin. bu arada yeteneğine ben de hayran kaldığımı söylemeden geçemeyeceğim (yüzü yine soğuk maskesine bürünmüş, gözüne keskin bir bakış gelmiştir) passionis için yarattığın sanat eserlerinin bazılarını duvarda gördüm, tam bir dehanın ürünü.

koray: di mi hayatım, benim o deha, allah’ım bana ne yetenekler bahşetmiş, herkes faydalansın diye çırpınıyorum ben de, tabi bir bedel karşılığında. ihı hı hı…

erol: evet koray, evet, sensin o deha. bu arada manken de dikkatimi çekti, nasıl güzel parlatmışsın kızı resimlerde. eminim gerçekte çok daha çirkindir, muhteşem ışık oyunları falan, gerçekten bravo.

koray: ay, sorma, ne çektim ben o kuru kızın elini yüzünü düzelticem diye. gerçi o kadar da çirkinella değil, bir aurası var ama, ben olmasam hiçbir şeye benzemez.

erol: kuru kız demek, hımm, sarışın herhalde , o teni de biraz böyle ölü balık gibi.

koray: yok, yok ne sarışını, bildiğin havuç kafa, ay ne söylüyorum ben. akrebim, canım temelli mi döndün türkiye’ye sen şimd?. burada mı kalıcaksın, birlikte mi takılıcaz yeniden?

erol: koray, lafı değiştirme, seni tanıdığımı unutuyorsun. kim o kız?

koray: hangi kız, senin hayatında bir kız mı var, ayy evleniyor musun yoksa, bak vallahi beni şahidin yapmazsan küserim, ölümü gör ben şahit oluyım, nasıl güzel salınırım o salonda!

erol: koray, dur, sardırdın yine. resimdeki mankeni sorduğumu bal gibi anladın. hani şu havuç kafalı kuru kızı.

koray. erol’cum söyleyemem hayatım. bana çin işkencesi yapsan, 3 gün yemek vermesen, 5 gün dedikodudan mahrum bıraksan, evimdeki aynaları kırsan, yinede söyleyemem. ömüş öldürür sonra beni.

erol: (arkasına yaslanır, gülümser) ömer öldürür seni demek. tamam, koray, anladım ben, seni zor durumda bırakmak istemem, sadece öyle biraz dikkatimi çekmişti, o da senin muhteşem sanatsal dehan sayesinde. ne diyorduk, ha başka ne işler yapıyorsun bu arada?

(koray hızlı hızlı konuşmaya başlar, kamera erol’a döner ve bakışlarına odaklanır)

end of episode 3.

Paylaş


Oy Ver

5.2

Yorum Yaz


Giriş Yap Üye Ol

Yorumlar

Yorum Yaz


Giriş Yap Üye Ol
reklam veriletişim • © 2025 YazarOkur Dizi