Bilgisayar Versiyonunu Kullan!

Kiralık Aşk - ya, bir de demişsiniz ya: "hayallerinizi yıkmak

Kiralık Aşk
Kiralık Aşk

ya, bir de demişsiniz ya: "hayallerinizi yıkmak istemiyorum ama yani sen bornoz çıktı dedin diye bornoz çıkmıyor". hayır, bunu niye söylüyorsunuz?

buradaki insanlar "hıh, ne kadar da amatör bir ekip, kendileri düşünememiş, benim fikrimi çalmışlar" demiyorlar ki; tam tersi "aaa, ben bunu düşünmüştüm bakın bu hafta kullanmışlar" diye mutlu oluyorlar, daha bir gaza geliyorlar.

niye yıkıyorsunuz insanların hayallerini? işte ekibin tam olarak da anlamadığı sorun bu bence.
bıraksanız, bu şekilde düşünmeye devam etsek, defne'nin tabiriyle incileriniz mi dökülür? itibarınız mı sarsılır, nedir yani?
ka perileri, "kiralık aşk: defne'nin yolu 2. bölüm'ü" bu akşam saat 22:00'da yayınlamayı planlamıştım. ama sinirim bozuldu, yayın akışında değişiklik yapıp, hemen beğenilerinize sunuyorum.

kiralık aşk: defne’nin yolu bölüm 2

dizimiz tam da birinci bölümün bittiği yerde, yani asansörün içinde başlar (senaristin notu: bu asansörün dayanılmaz bir cazibesi var kendimi alamıyorum)

erol: (küçük bir kahkaha atar) ömer iplikçi, sana inanamıyorum. seni gören birisi asla kıskanç olduğunu tahmin etmez. ha, ha, gerçi küçük sevgilin kıskanılmayacak gibi değil, o kızıl saçlar, o porselen ten… magnifique

ömer: (üzerine doğru eğilir gibi yapar) erol bey, ne diyorsunuz siz?

erol: (gülerek elini ömer’in omzuna atar, sakin ol dostum, sakin.

(bu arada orhan tayan’a ne oldu bilmiyorum, bu ikisinden önce şirketten çıkıp gitti mi, asansörde mi, aman neyse seyirci ona takılmaz şimdi)
asansör sesi duyulur ve sahne değişir. ömer, sinan ve erol restoranda yemek yiyorlardır. sahne erol’un ve sinan’ın kahkahaları ile başlar.

erol: sinan, inanılmazsın, yıllardır paris’te yaşarım bahsettiğin kulüpten nasıl haberim olmaz hala aklım almıyor. (ömer’e döner) siz ikiniz müthiş bir ekip olmuşsunuz gerçekten.

sinan: sağolun o sizin müthişliğiniz!

erol: yoo, gerçekten birbirine çok zıt ama birbirini tamamlayan bir havanız var. nerdeyse gey olsanız, süper bir couple olurmuşsunuz diyeceğim.

(sinan ve ömer aynı anda) sinan: ooo! ömer: haaa!

erol: ellerini havaya kaldırır, tamam tamam, sakin. ama bence bu projeyi mutlaka akşam birlikte kutlamalıyız. mekan seçimini sana bırakıyorum sinan. kendi çöplüğüm paris’te bana fark attıysan, yıllardır yaşamadığım istanbul’da seninle aşık atmaya hiç niyetim yok. (ömer’e dönüp, tek kaşını havaya kaldırarak) tabi, ömer küçük sevgilisinden izin alabilirse, akşam evde randevuları vardı galiba. ama istersen, onu da getirebilirsin, hiç itiraz etmem.

ömer: (ellerinin masanın kenarını sıkıca tutmaktan beyazladığını görürüz) erol bey, defne benim nişanlım!

(bu arada su içmekte olan sinan’ın şaşkınlıktan boğazına su kaçar, öksürür, kendisine dönüp bakan ömer’e eliyle tamam, iyiyim işareti yapar, ama gözleri faltaşı gibi açılmıştır)
erol: (şaşırmış gibi bakar, bir saniye duraklar, sonra elini kaldırıp, manikürünü inceler gibi tırnaklarına bakar) ilginç! ben parmağında yüzük görmedim de…

ömer: (ne diyeceğini şaşırmış gibi bocalar, sonra yüzüne dalgın bir bakış ve gülümseme kondurur). ah, yine banyoda unutmuştur! aslında her sabah uyandırırken hatırlatırım, giyinmeden önce ilk iş yüzüğünü takar, bize de eğlenceli bir ritüel oluyor, tekrar tekrar nişanlanıyor gibi… ama, bu sabah erken çıktım, uyuyakalıp aceleyle evden çıkınca unuttu herhalde. (bakışlar değişip, sertleşir) siz defne’nin elini mi incelediniz, gördüğünüz iki saniyede?

erol: (soğuk havasına geri dönmüştür.) ömer, benim fotografik bir hafızam vardır. güzel bir kadınla ilgili her detayı gördüğüm ikinci değil ilk saniyede kaydederim, kolay kolay da unutmam. (içkisinden bir yudum alır ve ömer’in yüzüne bakmadan devam eder) ama endişelenmene gerek yok, başkasının sınırlarında avlanmam.

(bu arada sinan, arkasına yaslanmış, tenis maçı seyreder gibi bir ömer’e bir erol’a bakmaktadır)
ömer: defne’ye saygılı davrandığınız sürece , sorun yok, nerde avlandığınızla da ilgilenmiyorum.

erol: (konuya olan ilgisini kaybetmiş gibi bıkkın bir bakış atar). her neyse, unutmadan şu manken kızın telefonu kayıtlıysa alayım senden. zaten artık kalkmam gerekiyor

sinan: hangi manken kızın?
ömer: üzgünüm, bu konuda yardımcı olamayacağım size. kızın fotoğrafçıyla özel bir anlaşması vardı, kim olduğunu ve iletişim bilgilerini bizden bile saklamasını istemiş.

erol: tanımıyorsunuz yani?
sinan: (ömer’e dönerek, ağzının kenarından mırıldanır) tanımıyor muyuz?
ömer (yalan söyler) tanımıyoruz, artık kendisiyle de çalışmıyoruz zaten.

erol, hımmm, fotoğrafçınız…o tanıyor bir tek yani? peki, öyle olsun. (saatine bakar) istanbul’da zaman daha hızlı akıyor sanki. izninizle. (ayağa kalkar, sinan’a dönüp) akşam için senden haber bekliyorum . (ömer’e dönüp alaycı bir bakışla) sanırım senden haber beklememe gerek kalmadı değil mi? evet, görüşmek üzere… (cevap beklemeden uzaklaşır)

sinan (hala olanların şokunda gibidir): n’oldu şimdi burda? sen neler söyledin adama böyle defne ile ilgili? hem manken meselesi neydi?

ömer (sinirle elindeki bardağı masaya vurur, bu sefer kıramaz) şu birlikte çalışmak zorunda kaldığımız adamlara bak. nasıl geldik bu hale sinan? adamın gırtlağına yapışmamak için zor tuttum kendimi

sinan (sırıtarak): oğlum, bana baksana, bu kadar çok mu kıskanıyorsun sen defne’yi?

ömer: ya adam demin yukarda beş dakika ve 10 metre mesafe içinde hem defne’ye hem, defne’ye yürüdü.

sinan: ha?

ömer: ya anla işte. önce duvardaki resme takıldı gözü, ona yürüdü, abuk subuk laflar etti. kaldırıcam o resmi ordan. sonra asansörlerin önünde defne’yle karşılaştık, herif gözümün önünde benim defne’me yürüdü.

sinan: haaa! senin defne’ne yürüdüyse… tamam o zaman, kırıverseydin boynunu oracıkta. yalnız oğlum, sen acaip olmuşsun, ne bu kıskançlık

ömer: ne kıskançlığı sinan? defne’nin gözünün benden başkasını görmediğini bilmiyor muyum ben?

sinan: biliyor musun?

ömer: (sinirle) biliyorum tabi, sen bilmiyor musun?

sinan: (biraz hüzünle) yok kardeşim, ben biliyorum, senden çok önce biliyordum hatta. senin de sonunda fark etmiş olmana şaşırdım diyelim. neyse, madem öyle neden bu kadar sinir oldun bu adama?

ömer: ya defne böyle kazanova tipleri bilmez, adamın yaklaşımını anlamaz, herif uyanık, arkadaş gibi davranır, defne de saf inanır, arkadaşlık ettiğini falan sanır, ne biliyim işte. canımı sıktı, saygısız saygısız imaları bir de adamın.

sinan: (ciddileşir) ömer, bak bu işe ihtiyacımız olduğunu biliyorsun, allah aşkına şu adamla iyi geçinmeye çalış. hem defne’ye de güven bence, onun saf kalbinin çok güçlü bir koruma kalkanı var. ne badireler atlattınız, hala sana olan aşkını koruyabildiğine göre…

ömer: haklısın kardeşim, haklısın….

(sahne değişir, ertesi güne gideriz, erol tayan passionis’e gelmiş, nazlıcan’la konuşmaktadır.)

erol: koray bey’le görüşmek istiyorum, kendisine geldiğimi haber verir misiniz?

end of episode 2

Paylaş


Oy Ver

7

Yorum Yaz


Giriş Yap Üye Ol

Yorumlar

Yorum Yaz


Giriş Yap Üye Ol
reklam veriletişim • © 2025 YazarOkur Dizi