Bilgisayar Versiyonunu Kullan!

Kiralık Aşk - herkese merhaba sizleri özledim :) duygusal geçen birkaç

Kiralık Aşk
Kiralık Aşk

herkese merhaba sizleri özledim :)
duygusal geçen birkaç günde bu senemin hesabını kapatıyordum. neler öğrendim, neleri hala öğrenemedim, niye öğrenemiyorum, neler öğretebildim ya da öğretebildim mi ? yine gerilerden de olsa sizi takip ediyorum.

ayşegül , güzel peri, bir insanın sağ ve sol beyni aynı anda bu kadar uyumlu ve doğal çalışır . fragmanı da diziyi de dekoder gibi çözüp elimize veriyorsun. sen şifreleri çözünce yorumlamak tabii ki kolaylaşıyor.olayları kronolojik sıraya sokup aşama aşama defne ve ömer'in pskolojisini analiz etmişsin üstelik oldukça karmaşık bir şeyi öyle hayranlık verici ve doğal sadeleştirmişsin ki anlamadığım yerler hakkında bile yorum yapabilirim. ayrıca söylediğin guzel sözlerin için çok teşekkür ederim beni onore ettin , mahçup ettin...

gamze söylediklerin için çok teşekkür ederim, benim için çok anlamlıydı, esas ben sana bu kadar verimli fikirler ve senaryolar üretebildiğin için hayranım güzel insan.

sin , soylediklerin için teşekkür ederim , ne dersin çözüm olayları hangi iplikçi (ler ) nin elinden çıkacak ? ayrıca hayatımızdaki ekskler konusunda çok haklısın. hepimizin gerçekle başa çıkma yollları var. kaçarak kafasını kuma gömenler,kaçarak başka alanlara kanalize olanlar. sorunu tespit edip eyleme geçenler , tespit sonrası sadece konuşanlar ya da sorunu tespit edip çözenler. hazır hala 35 yaş muhasebemi yaparken diyebilirim ki gerçeklerimden ve çevremdekilerden kaçabileceğim kadar çok uzakta dizinin, filmin, kitabın içine girmişim. ve işte burada benimle aynı hisleri paylaşan tanımadığım insanlarla beraberim olsun, birbirimizi tanıdık bu sayede :)

dolunay , nesli , ışın , masall güzel sözleriniz ve düşünceniz için çok çok teşekkür ederim.

deniz karakteri beni çok rahatsız ediyor. adı deniz olsa da bana tam bir hades gibi görünüyor , yerin altından çıkmış gibi. nuri alço edasıyla defne'nin içkisine ilaç atacak diye hop oturup hop kalkıyorum. sonuçta nuri alço da eğlenmeyi çok seviyor.

ömer için öncelikle erkek egemen bir dünyada erkek olarak doğduğu ve o dünyanın "erkek" ( maço/alfa erkeği/baskın ) tanımıyla uyumlu olduğu için defne'ye göre daha şanslı buluyorum. sır ile ilgili zaten çok detaylı yorumlar yapılmış ve ben tahmin etmek konusunda çok iyi değilim galiba. bir de tek taraftan bakacak olursam sırrı biliyor olabilir . zeki insanlar deney yapmayı severler. bunu bilerek ve isteyerek defne'ye " vaka" gibi yaklaşmış , bir kez de böyle duygusal bir şey tecrübe edeyim demiş olabilir. ya da içindeki birikmiş yılların duygusal boşluğuna karşı koyamamış, o kadar mantıklı , katı ve sert kuralları olan adam, bile bile bu aşkı damarlarında hissetmek istemiştir. ömer gibi hayatında her şeyi elde etmiş bir insan için bazen başarı ve kazanmaktan daha önemli şeyler olabilir, var olduğunu hissettirecek bir şey gibi, acısının bile tatlı geldiği bir durum.
bazen ağzımızda dilimizin var olduğunu hatırlamamız için yanlışlıkla bile olsa acı biber (chili) yememiz ve üstüne su içmemiz gerekir; ama o acının ağzımızı yakışından garip bir haz duyar ve yedikçe yeriz. hatta sonra gördüğümüzde ağzımızın yanacağını bile bile, gayet gönüllü olarak gider yeriz.
zeki insanlar da hata yaparlar, hem de öyle aptalca şeyler yaparlar ki hatalarının büyüklüğü zekalarıyla orantılıdır. atomu parçaladığına sevinirken atom bombasıyla dünyanın dörtte birini yok edebileceğin ayrıntısını kaçırmak gibi. hep haklı ve doğru görürsün kendini çünkü çevrendekiler her zaman ve hep yetersizdir, ve özgüvenin çok yüksektir, tabi düşüşün de öyle yüksekten olur.
burada bence hep karıştırılan nokta türkçedeki zeki, akıllı ve kurnaz kelimelerinin birbirine karıştırılışı. zeka anneden :) gelen hediye mi lanet mi olduğu tarışılır şey. akıl bizdeki mevcut zekayı kullanma becerimiz ve kurnazlıksa mevcut aklı zekayı ve çevrende gördüğün her ayrıntıyı kendi bencilce çıkarların için kullanma ve manipule etme yeteneğidir.

ziyaretçi ve mavi yazdıklarınız, düşünceleriniz ve merakınızla ilgili çok teşekkür ederim , mutlu ettiniz beni. dillerin, kelimelerin kültür ve kökenleri, hikayeleri büyük bir hobim. hobilerimin büyük bir kısmını mesleğime de uyarlamaya çalışıyorum. marx diyor ki emek verdiğin şeyden değer ( karşılık ) göremezsen yaptığın işe yabancılaşırsın dolayısıyla eğlence/hobiler katmak şart bence bu yüzden.

mesela baudrillard'ın "simulasyon ve simulakrlar"ı anlatırken fantasy role playing ( sanal bir kahraman yaratıp 24 saat onun ihtiyaçlarınla ilgilendiğin gibi oluşturduğun karakteri onun arkadaş grubunda ya da o dünyada hareket ettirmek ve çok uzun zaman birlikte geçirmekten kaynaklı bir süre sonra yarattığın kahramana dönüşmek; yani kimin asıl kimin simulasyon olduğunun bir süre sonra birbirine geçtiği ) oyunlardan bahsetmemek,
ya da
hallac-ı mansur'un
"kainat içinde bir zerre noktacık .
noktanın içinde, nokta onun içinde.
hem kainatın içinde, hem kainat onun içinde.
o'ndan ama o değil " dememek
ya da
edgar allan poe'dan " dalgalarla tartaklanan bir sahilde
dururum gürlemenin merkezinde,
ve tutarım elimin içinde
altın kumları zerre zerre –
nasıl azlar! sürünürler gene de
parmaklarımdan derine,
yaşlar varken gözlerimde!
ey tanrı! kavrayamaz mıyım
onları daha sıkı bir kenetlemeyle?
ey tanrı! saklayamaz mıyım
merhametsiz dalgadan birini bile?
bütün gördüğümüz ve göründüğümüz de
düş içinde düş müdür sadece ? " şiirini örnek vermemek olmaz.

saturday (cumartesi'nin ) isminin aslında hem gezegen hem de tanrı olan saturn (cronos )'ü onurlandırmak için verildiğini , mavi , siyah ya da koyu mor gibi renklerle temsil edildiğini ve o gün bu renkler giyilirse saturn'ün gazabından daha çok kurtulunacağı ; çarşamba (wednesday )isminin norse (iskandinav ) mitolojisinde wodan kelimesinden geldiğini ve mercury (hermes ) yani tanrıların mesaj getirip götüren tanrısının yeşil renkle temsil edildiği ve o gün bu giyilirse kendisinden daha az korkulacağı hikayeleriyle anlatılırsa hem kimse unutmaz hem de eğlenir ve içselleştirir çünkü hepimiz birer hikayeyiz ve herkes bir noktada içindeki hikaye anlatıcısını serbest bırakmak ister. " esaretin bedeli " filminde yaşlı brooks'un kendini asmadan önce duvara yazdığı gibi "brooks was here" ( brooks buradaydı ) demek ister.

meriç acemi sizi seviyorum, bazen katılaştığını hissettiğim kalbimi erittiniz, yerini hatırlattınız. octavio paz'ın çok sevdiğim bir sözü size gelsin " düşlemek doğmaktır, adlandırmak yaratmak..." siz hep düşleyin ve adlandırın lütfen.

2016 için bir dileğim var ,bir akşam buradaki tüm ekip buluşup önce dizimizi sonra da ödüllü bir suç/cinayet filmi izlesek ve iddiaya girsek katili ilk kim bulacak diye :) buradaki beni okuma zahmetine giren herkes, bir yerlerde sizleri düşünüp mutlu olan yüzü gülümsemeyle dolan biri var. dante " ümidin olmadığı tek yer cehennemdir " demiş. bu seneniz daha umutlu , daha huzurlu ve aydınlık geçsin. bir ankaralı olarak pilli bebek'ten "olsun " sizlere gelsin.

Paylaş


Oy Ver

7

Yorum Yaz


Giriş Yap Üye Ol

Yorumlar

Yorum Yaz


Giriş Yap Üye Ol
reklam veriletişim • © 2025 YazarOkur Dizi