Ateşböceği - perşembeyi nasıl bekleyeceğim derken üzerine bir hafta daha

Ateşböceği Ateşböceği
**öykü**
Bayan
1/1/1989 (35)
perşembeyi nasıl bekleyeceğim derken üzerine bir hafta daha eklendi. geçmez bu 10 gün. hele de fragmanı izleyip iyice meraklandıktan sonra.
çareyi eski bölümleri tekrar izlemeye başlamakta buldum. iyi ki de öyle yapmışım. ilk zamanlar izlerken dikkatimden kaçan pek çok tatlı detay yakaladım ve iyice keyiflendim ve emin oldum ki son derece naif bir aşk hikayesi izliyoruz.
oyuncularımız gerçekten çok iyi. kimyaları tuttu. canlandırdıkları karakterlere de cuk oturuyorlar. hani nilay denizi çok kaba, maskülen bulanlar, yeterince güzel bulmayanlar var ya. onların istediği gibi aslı’yı daha güzel ve naif bir oyuncu canlandırıyor olsaydı, bu çift o kadar etkileyici olmazdı. zira aslı zarif bir karakter değil. 3 yıl taksicilik yapmış bir kızdan bahsediyoruz. tabi ki erkek fatma olacak, hatta biraz maskülen olacak. ailesinin rızası hilafına bu işi yapıyorsa, tabi ki dik başlı olacak. öte yandan türkiyenin en iyi okullarından birisini kazabildiğine göre çok da zeki olacak. aslı’nın zekası, barış’ın dikkatini çekmesinde önemli bir etken. zira barış da hafife alınacak sığ bir karakter değil. adam aşktan umudunu kesmiş. niye acaba? aşkta sadece güzellik arıyor olsaydı, bu zenginlik ve yakışıklılıkla istediği güzel kadını elde edemez miydi?ederdi tabi ki. demekki kahramanımız aşık olacağı kadında, güzellikten daha fazla bir şeyler arıyor. nitekim 6. bölümde tarif etti bu kadını. saydığı özelliklerin içinde güzellik yok. “gönül kimi severse güzel o dur” diyorum ve burayı geçiyorum.
bu arada, sabırsızlanan, aslı’yla barış’ın biran önce yakınlaşmasını, birbirine açılmasını arzu eden arkadaşları anlıyorum. dijital çağın laneti bu maalesef; bekleyememek. oysa bir şeylerin demlenmesi, olgunlaşması, tatlanması için beklemek gerek. acele edip zamanından önce dalından koparttığınız meyve ham olur. belki o an için nefsinizi körler, ama o kadar. henüz olgunlaşıp tadını almadığı için, damağınızda kalıcı bir iz ve lezzet bırakmaz, bir daha yeme arzunuzu körüklemez.
aşk da böyle; aceleye gelmemeli. küçük kıskankaçlıklarla, umutlarla, acabalarla, yürek hoplatan kaçamak bakışlarla, kazara değen ellerle, yavaş yavaş olgunlaşmalı ve kıvama gelmeli ki, unutulmaz ve vazgeçilmez olsun. yanılmıyorsam karacaoğlan’ın bir aşk tanımlaması var. çok sade. “seversin, kavuşamazsın, karasevda olur” demiş.
yani dizimize dönerek demem o ki, aslı’yla barış’ın arasındaki yalan, statü farkı vb. onların aşklarını yaşamasını geciktiren, ama bir taraftan da güçlendiren unsurlar. kendinize bu durumu anlamak ve yaşananları izleyip tadına varmak için fırsat verin. nasılsa eninde sonunda birbirlerine açılacaklar, öpüşecekler. ama birbirlerini gizliden sevdikleri, her bakışlarına, sözlerine mana yükleyip umutlanıp kanatlandıkları, ya da umutsuzluk kuyularına yuvarlandıkları, birbirleri için hasret çektikleri, yüreklerinde kelebekler uçuşturdukları, kıskandıkları bu sahneleri kaçırmak yazık olur. az önce ikinci bölümü izledim tekrar. şu teo’nun izmir köfte yapan kızı anlattığı sahne. barış, o kızın aslı oduğunu sandığında nasıl donup kalıyor? yaşadığı hayal kırıklığını resmen hissettiriyor. ya ertesi sabah ki, aksilenmeleri? belli ki bütün gece kafasında kurmuş. ve dayanamayıp patlıyor aslı’ya en sonunda. aslının köfte imalarını anlamaması ise en sonunda yüreğine su serpiyor ve “köftelerin bir anlamı yok yani” diyerek yeniden umutlanmaya başlıyor. öyle tatlı ki  defalarca başa sarıp izleyebilirim o bölümü.
sizlere de tavsiyem arkadaşlar; dizimizin, aslıyla barışın’ın naif, gözlerimizin önünde yavaş yavaş gelişen, dallanıp budaklanıp çiçeğe duran aşklarının tadını çıkarın.

Oy Ver

7
Berbat Sıkıcı Ehh işte Güzel Harika
Ehh işte

Yorum Yaz

Yorumlar

Yorum Yaz

:: Günlük Diziler ::
:: Dizi Rehberi ::

reklam veriletişim • © 2024 YazarOkur Dizi.